CHP’nin “altı oklu çarşaf” açılımı ile Doğu Perinçek’in “Peygamberimiz” ağzı, “Kemalizmin Son Demleri”nde ilk demlerindeki ikiyüzlülüğünü tekrar ederek kefeni yırtma, kendini yeniden üretme çabasından başka bir şey değil...
Kendisine “Ulusal İslâm”cı diyebileceğimiz bir yazar, bir dergiye verdiği röportajda şöyle diyor: «Aleyhine kitap yazdığım Doğu Perinçek’in yanında emperyalizme direnç noktasında elbette onun yanındayım. Doğu Perinçek “Peygamberimiz” diyebiliyor.»
Efendim, Ergenekon davasından tutuklu bulunan Doğu Perinçek, geçtiğimiz Ramazan boyunca “Peygamberimizin Hayatı” isimli bir dizi seyretmiş cezaevinde. Bilâhare bir yazı yazmış, Aydınlık dergisinde yayınlatmış...
«Dinleri, o dinlerin içinden "anlama" çabaları pek başarılı olmuyor. Dinleri, dünyevi gözle, dinlerin dışından araştıranlar daha doğru anlamışlardır; Hz. Muhammed'in dünya tarihindeki yerini ve rolünü İslam ulemalarından daha iyi açıklamışlardır.»
Diye söze başlayan, yani daha prologda gayrimüslim olmanın fezâilini vurgulayan Doğu Perinçek küfründe gayet samimi de...
«Devrimcileri en iyi devrimciler anlar. Ulemaların Hz. Muhammed'i biz devrimciler kadar anlamaları ve duymaları olasılığı yoktur. Çünkü Hz. Muhammed'i sistemin içinden, tutucu, kalıplaşmış bir zihin yapısıyla anlama şansı bulunmuyor.»
Diyerek, Kâinât’ın Efendisi’ni devrimcilerden bir devrimci yerine koyup kendisini de yanıbaşına oturtuvermek küstahlığında bulunan... Kendi nefslerine uymuyor diye İslâm’dan zerre çıkartmaya kalkmadan ve kendi nefslerinden İslâm’a zerre bir şey katmaya kalkmadan -Allah ne gönderdi ve Resûlü nasıl öğrettiyse öyle- İslâm’ı bize, bugüne kadar ulaştıran, Kıyâmet’e kadar da öyle ulaştıracak olan -en başta Sahâbe-i Kirâm Efendilerimiz olmak üzere- büyüklerimizi aklı sıra bir çırpıda silmeye kalkan bu küstahı “mühtedî, mücahid” ilân edenlere ne demeli?!
«Ama “antiemperyalizm” diyor, hatta Peygamberimiz’in isminin önüne “Hz.” bile yazıyor artık!» Perinçek; öyle mi?!
Öyle! Hatta «Hz. Muhammed'i iyi anlayalım, Mustafa Kemal de aynıdır; tarihin zafer vaat ettiği büyük bir davanın önüne geçmişlerdir.» de diyor aynı yazıda Perinçek!
Doğru söylüyor!
Ama bir farkla!
Efendimiz sallâllâhu aleyhi vesellem “Gaye İnsan – Ufuk Peygamber”, Lânetullâhialeyh ise “Küçük Deccal” kimliği ile kazandılar zaferlerini...
Efendimiz’in zaferi, bu dünya ve ötesinin en büyük zaferi; dâim ve kâim!..
Lânetullâhialeyh ise -zaferleri de dahil- bir “Ebter” sadece!
CHP’nin “altı oklu çarşaf” açılımı ile Doğu Perinçek’in “Peygamberimiz” ağzı, “Kemalizmin Son Demleri”nde ilk demlerindeki ikiyüzlülüğünü tekrar ederek kefeni yırtma, kendini yeniden üretme çabasından başka bir şey değil...
Kemalizmin ilk demleri?!
...
Kemal, bir fikir adamı değildir; bir eylem adamıdır; bir devrimin önderidir. Kemal’in görüşleri, bir yönüyle Cumhuriyet ideolojisinin en önemli belgeleridir; öte yandan bu görüşler, bir devrim pratiğinin kanıtlarıdır.
Kemal’in önderlik ettiği devrimde, 3 Mart 1924 tarihi, bir dönüm noktasıdır. O gün, Hilâfet’in kaldırılmasıyla birlikte Kemalist Devrim’in siyâsî programı tamamlanmıştı.
Her devrimde kilit mesele, iktidarın ele geçirilmesidir. Kemalist Devrim’de iktidarın bütünüyle kazanılması birkaç aşamada gerçekleşti.
1-) 23 Nisan 1920’de Ankara’da, TBMM’nin açılmasıyla, İstanbul iktidarının karşısında yeni bir iktidar odağı oluştu. Aslında Cumhuriyet, o gün fiîlen kurulmuştu.
Gerçi Kurtuluş Savaşı’nın başında amaç, “vatanın bağımsızlığı” yanında “Hilâfet ve Saltanat makâmını kurtarmak” diye ifade edilmişti. Ancak asıl amaç, tam tersine, Hilâfet’ten ve Saltanat’tan kurtulmaktı.
2-) 1 Kasım 1922 günü Saltanat resmen kaldırıldı.
3-) Fiîlen var olan Cumhuriyet, 29 ekim 1923’te ilân edildi.
4-) Son darbe 3 Mart 1924 günü Hilâfet’e indirildi.
Kemalist Devrim’in bu geçiş dönemi, aslında Hilâfet’in kaldırılmasıyla sona erdi ve yeni bir safhaya geçildi. Artık devrimde siyâsî iktidarın fethedilmesi süreci tamamlanmış, sosyal ve kültürel dönüşüm başlamıştı. Nitekim aynı gün, Tevhîd-i Tedrîsat Kanunu çıkarılarak İslâmî eğitime son verildi; Şeriye ve Evkaf Vekâleti kaldırıldı.
1924 yılına kadar izlenen ideolojik çizgi, iktidarın kaynağının İlâhî olduğu teorisinin yıpratılmasına yönelikti. Allah’ın hâkimiyeti teorisinden milletin hâkimiyeti teorisine geçilmek sûretiyle Saltanat ve Hilâfet’in ideolojik temelleri çökertildi;
Bununla birlikte, yine de toptan hedef alınmadı İslâm. Kemal, yeri geldikçe İslâm dinine, Allah’ın birliğine ve Muhammed’in Allah’ın Resûlü olduğuna inancını belirtti. Ancak, daha Kurtuluş Savaşı döneminde İslâm’ın altını oymaya yönelik bir “aydınlatma” mücadelesine de başladı. Özellikle akıl, bilinç, bilim, fen, çağdaşlaşma, ulusalcılık, ulusal ahlâk gibi “Aydınlanma”nın değerlerini işledi ve dinî ilkeler de bu değerlere göre yorumladı. Dayanılacak asıl mânevî gücün millet olduğunu vurguladı. Panislâmizmi eleştirdi. Hristiyan düşmanlığının zararlarını anlattı. Kaderi değil, çalışmayı savundu. Din ricâline ve dinî eğitime karşı tavır aldı. Dini “demokratlaştırmaya” ve Kur’an ile ibadetin Türkçeleştirilmesine dâir görüşler açıkladı.
Kemal, izlediği stratejiyi ilerde, Büyük Nutuk’ta anlatacaktır; 1927 yılında, geriye dönüp bakarak Anadolu ihtilâlinin özünü şöyle belirler:
«Osmanlı hükûmetine, Osmanlı padişahına ve müslümanların halifesine isyan etmek ve bütün milleti ve orduyu isyan ettirmek lâzım geliyordu.» (Nutuk, cilt 1, s. 20)
Kemal, siyâsî devrimi esas olarak tamamladıktan sonra, İslâm’a karşı kapsamlı bir ideolojik mücadele açtı. Artık din ve Allah’ın Aydınlanma Felsefesi’ndeki yerlerine konmalarının da “zamanı gelmişti”.
3 Mart 1924 günü Hilâfet’in kaldırılması, kültürel devrim döneminin başlangıcıdır. 1924 Anayasası’nın 2. maddesinde “Türkiye devletinin dini, İslâm dinidir” diye yazıyordu ama, Hilâfet’in kaldırılmasından sonra Cumhuriyet yönetiminin söylemi değişmiştir. Bu dönemde, daha önce dinî ideolojiye verilen tavizlerin hiçbirine rastlanmaz. Artık konuşmalarda Allah’ın adı anılmaz, İslâmî inanca vurgu yapılmaz, dua edilmez. Kemalist Devrim ideolojik yatağına girmiş, gerçek kişiliğini bulmuştur.
İşte bu sepeblerle, Kemalizmin din, Allah, lâiklik gibi konulardaki sözleri ve pratiği, 1924 öncesine bakılarak tesbit edilemez.
Kemal’in, 1924 öncesi konuşmalarından alıntılar yapılarak Hilâfet yanlısı olduğu söylenemeyeceği gibi, İslâm hakkındaki 1924 öncesinde ettiği sözlerine gönderme yapılarak müslüman olduğu da söylenemez.
Cumhuriyet’in dinsizliğini, Cumhuriyet’in henüz lâik olmadığı (hatta Cumhuriyet’in de olmadığı) dönemin belgelerine dayandırma işini ne lâiklik adına paylaşabiliriz, ne de realite adına.
1924 sonrasındaki yönelişin köklerini, 1924 öncesinde bulabiliriz elbette. En azından bu iki dönem arasındaki farkı açıklamak diye bir meselemiz vardır; bunu gözardı etmiyoruz. Ancak Hilâfet’in kaldırılmasını da kapsayan devrim döneminin ideolojisini, 1924 sonrasından kopararak incelediğimiz zaman büyük yanılgıya düşeriz. 1924’e kadar, Kurtuluş Savaşı’nı ve siyâsî iktidarı kazanmanın ihtiyaçlarına göre ele alındı İslâm. Buna, “sınırlandı” demem daha doğru olur elbette; ancak, iktidarın ele geçirilmesi süreci tamamlanınca, o sınırlar da kalkmıştır.
...
Yukarıdaki tesbitlerin aynını birebir Doğu Perinçek’in kaleminden okumak isteyenler, “Atatürk; Din ve Laiklik Üzerine” isimli derlemenin önsözüne bakabilirler...
Kemal’in İslâm hakkındaki görüşlerini kendi el yazısından, 30’lu yıllarda liselerde ders kitabı olarak okutulmak üzere bizzat kaleme aldığı “Medenî Bilgiler” notlarının kopyasından okumak isteyenler için de bir internet adresi verelim: http://www.merih.net/ata/index.htm
Ve “Ulusal İslâm”ın ne demek olduğuna dâir bir makale:
http://mustafasaka.blogspot.com/2008/11/kutlu-mutlu-ulusal-islam.html
“Altı oklu çarşaf” ile “Peygamberimiz” yâvelerinin bunların son çırpınışları olduğu; son bir çırpınışla müslüman halkımızı kafalamaya çalıştıkları; “peygamber” kelimesini ise düpedüz sözlük anlamı ile kullandıkları anlaşılmıyor mu?!
Pey+gam+ber (Farsça): Haberci, ulak; getir götür işlerine bakan hizmetkâr...
24 Kasım 2008
(Furkan 30, Aralık 2008)
mim.saka@googlemail.com
Blogger tarafından desteklenmektedir.