Avustralya’nın Kanal 9 televizyonunda yayınlanan “60 Dakika” isimli programa konuk olan John Deaves, öz kızı 39 yaşındaki Jenny Deaves'le ilişkisini anlattı.
Kızı ile ilişki yaşayan John Deaves ise, “Duygular bazen mantığın önüne geçiyor ben de sadece kalbimi dinledim. Umarım insanlar bunun farkındadır.” dedi.
2 Mayıs 2008 – Fransa…
Fransa’nın Le Parisien gazetesi tarafından ortaya çıkarılan olay, babası tarafından 28 yıl boyunca tecavüze uğrayan ve babasından 6 çocuk dünyaya getiren bir kadının dramı. Şu anda 45 yaşında olan ve daha 9 yaşındayken üvey annesi tarafından işkenceye maruz kalmasıyla dramının başladığını söyleyen Guardo, üvey annesinin, kendisine tecavüz eden babasına yardım ettiğini söyledi.
Guardo, son olarak 13 Kasım 1999’da yani tam olarak babasının ölümünden bir hafta önce tecavüze maruz kalmış. Guardo, babasının kendisine yaptığının normal olduğuna inandığını ve “dövmedikçe babasından kaçmadığını” söyledi. “Maruz kaldığım şeyleri polise anlatmama rağmen yine de babama geri iade ediliyordum” diyen Guardo, “6 çocuğumu doğurmak için hastaneye gittiğimde, çocuklarımın babasının öz babam olduğunu söylememe rağmen kimseden herhangi bir tepki almıyordum” dedi.
02 Mayıs 2008 – Avusturya…
Avusturya polisi yeni zindanlar arıyor! Avusturya'nın Amstetten kentinde ortaya çıkan, bir babanın öz kızına tecavüz skandalı sonrasında incelemeler devam ediyor. Olayla ilgili en son olarak açıklama yapan Avusturya Polisi Suç Araştırma Birimi Başkanı Franz Polzer, düzenlediği basın toplantısında, kızını 24 yıl hapis tutarak tecavüz eden Josef Fritzl'in, 6 çocuğun babası olduğunun yapılan DNA testleriyle kesinleştiğini bildirmişti. Basın toplantısında konuşan Franz Polzer, "3 günden beri polis tarafından soruşturma ve araştırma devam ediyor. Polis olarak bu konudaki her şeyi açığa çıkarmak istiyoruz. Birkaç saat önce yapılan DNA testleri sonucu Elizabeth Fritzl'in 6 çocuğun annesi, 73 yaşındaki Josef Fritzl'in ise çocukların babası olduğu kanıtlandı.” dedi.
Olay, 19 yaşındaki bir kızın hastaneye yatırılması sonrasında anlaşıldı. Kızın annesini bulmaya çalışan polis, aşağı Avusturya eyaletindeki bir evde Elisabeth Fritzl’e ulaştı.
Fritzl ifadesinde, yıllarca öz babası tarafından özel yapılmış penceresiz bir bodrumda alıkonulduğunu, tecavüze uğradığını anlattı. 42 yaşındaki kadının kendi babasından yedi çocuk sahibi olduğu kaydedildi. Çocuklardan üçünün Elizabeth F. ile birlikte bulunduğu, üçünün Joseph F. adlı baba tarafından evlatlık verildiği, birinin de doğumundan kısa bir süre sonra öldüğü açıklandı.
08 Mayıs 2008 – Almanya…
Almanya’da kızkardeşiyle yıllarca ensest ilişki yaşayan ve özürlü 4 çocuk doğurtan Alman’ın hapis cezası onaylandı. 31 yaşındaki Alman hakkında daha önce görülen davalarda, 23 yaşındaki kızkardeşiyle bütün uyarılara rağmen cinsel ilişkiye girmekten 2 sene 2 ay hapis cezasına çartırılmasına karar verilmişti. Saksonya Eyaleti Adalet Bakanlığı, sanığın “bağışlanma” talep eden dilekçesini reddetti. Böylece sanığın 2 sene 2 aylık cezası kesinleşmiş oldu. Sanığın avukatı, daha önce de aynı müvekkille Federal Anayasa Mahkemesi nezdinde benzer bir davayı kaybetmişti.
Saksonya Eyalet Adalet Bakanlığı’nın Avusturya’daki son ensest olayının kamuoyundaki tepkisini göz önünde bulundurarak red kararı aldığı tahmin ediliyor. Bu arada, avukatın bundan sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM nezdinde dava açacağı bildirildi.
20 Mayıs 2008 – Avusturya…
İngiliz Daily Mail gazetesinin haberine göre, yüzyılın sapığına aşk mektupları yağıyor! Dünyayı şoke eden Avusturyalı sapık baba Josef Fritzl'e, yalnız yaşayan kadınlardan yüzlerce aşk mektubu geldiği bildirildi. Kadınlardan bazılarının, öz kızı Elisabeth'i 24 yıl boyunca evin mahzeninde hapsederek tecavüz eden ve bu ilişkiden yedi çocuğu olan Fritzl'in “iyi kalbli” ve “yanlış anlaşıldığını” yazdıkları belirtiliyor.
21 Mayıs 2008 – Almanya…
Alman Spiegel Online sitesinde yer alan habere göre, Almanya’da yıllarca büyükbabasının cinsel tacizine uğrayan 21 yaşındaki genç kız, durumu annesine anlattığında, daha büyük dehşete düştü. Genç kız, büyükbabanın annesine de tecavüz ettiğini ve yaşlı adamın kendisinin de öz babası olduğunu öğrendi.
Gerçek adı gizlenen ve "Silke" takma adıyla anılan genç kız, büyükbabasının 4 yaşındaki yeğenine de zarar vermesinden korktuğu için konuşma kararı aldı.
Silke’nin avukatı Peter Supranowitz’e göre, Silke, 11 yaşındayken defalarca Rainer P’nin cinsel tacizine uğradı. Cinsel saldırılar yaklaşık bir yıl sürdü. Küçük kız durumu annesine anlatmaya cesaret ettiğinde ise, "Büyükbaban, aslında senin baban" gerçeğiyle yüz yüze kaldı. Silke’nin annesi, Rainer P’nin üvey kızıydı. Defalarca üvey babasının tecavüzüne uğrayan genç kadın, 19’unda Silke’ye hamile kalmıştı. DNA testi de adamın büyükbaba değil, baba olduğunu doğruladı.
Kasım 1997 ile Mart 1998 tarihleri arasında Silke, bir psikiyatri kliniğinde tedavi gördü. Ancak annesi ve büyükannesinin sert tutumu yüzünden ensest vakası polise yansımadı. Klinik vasıtasıyla Silke’nin durumundan haberdar olan Alman Gençlik Dairesi de olayı görmezden geldi.
Incestus (Lat.): Temiz ve meşrû olmayan; hadleri aşan; fuhş; aile içi zina…
Fransa: Ensest serbest; cezası 200 yıl önce kaldırılmış…
Hollanda: Karşılıklı rıza şartı ile ensest ilişki serbest…
İsveç: Ensest ilişki serbest olduğu gibi, kardeşlerin evlenmeleri bile serbest…
Avustralya’da, Fransa’da, İngiltere’de, Amerika’nın bazı eyaletlerinde, İsviçre’de ve Avrupa’nın diğer ülkelerinde hem kanunların hem de kamuoyunun hassasiyeti daha ziyade yaşın küçük olmaması ve karşılıklı rıza olması üzerine…
Ensestten ibaret de değil modernlerin fuhşiyâtı… Zina diye bir endişe zaten kalmamış durumda Avrupa’da; homoseksüellik, lezbiyenlik, pedofili, zoozfili, nekrofili, asiksifili (boğmaktan – boğulmaktan cinsel haz alma) ve koprofiliye (yani dışkı yemekten cinsel haz almaya) varana kadar ne pislik varsa yeniliyor…
Geçmiş kavimlerin sadece biri yüzünden helâk oldukları bu pisliklerin hepsini birden ve fazlasını yiyor modernler…
Hi-Tech pislik kanalları bunun için var; ve insanları modern-ilkel, normal-nevrozlu diye tasnif eden psikanalistleri de var bu moderlerin:
«Sigmund Freud’un kendisi kadar ünlü “Oidipus Kompleksi” cinsiyete bağlı olarak ikiye ayrılır. Ki Freud, bu ayrılmanın sebebini anatomik yapıların farklılığıyla açıklar. Erkek çocuğu, bu dönemde annesini bir sevgi objesi olarak benimser, ona bir sevgili gibi davranmaya başlar, annesini babasından kıskanır. Ancak diğer taraftan, en büyük rakibi olan babası tarafından, bu tarz kötü duyguları nedeniyle cezalandırılacağından korkar. Bu duygu, babası tarafından cinsel organlarından yoksun bırakılacağı, yani hadım edileceği korkusudur. Bu korku, annesine duyduğu ilgiden baskın geldiği zaman, babasına olan sevgisi artmaya başlar ve erkek çocuk baba modeli ile özdeşleşir.
Kız çocuklarında yaşanan Oidipus Kompleksi’nde ise durum farklıdır. Kızlarda görülen Oidipus Kompleksi biçimine “Elektra Kompleksi” denir; ve erkek çocuklarında bu kompleksin bitiş sebebi hadım edilme korkusu iken, kızlarda bu durum kompleksin başlangıç sebebini oluşturur. Freud’a göre, kız çocuğu zaten hadımdır yani penisten yoksundur. Bu gerçeğin getirdiği düş kırıklığıyla, kız çocuğu, sevgisini penisi olan bir modele, yani babasına yöneltir çünkü onun kendisine bir penis verebileceği umudunu taşır. Freud bunu penise imrenme olarak adlandırır. Bu dönemde kız çocuğu, kendi bedeni, hatta annesinin bedeni ile babasınınkini karşılaştırır ve kendisine bir penis veremeyen annesine karşı yoğun bir kızgınlık duymaya başlar. Bu düşmanlık duyguları çok yoğun olduğu takdirde, anne kız ilişkisi ergenlik döneminde çok kolay zedelenebilir. Babasının ona bir penis vermesini bekleyen kız çocuklara Elektra Kompleksi, bu umutlarının gerçekleşmemesiyle ve baba sevgisini kaybetme korkusuyla, yerini anne modeliyle özdeşleşmeye bırakır.»
Freud’un, adına kompleks uydurduğu “Oidipus”un yaşadığı trajedinin Freudyen kompleksle alâkası yok!
«Eski çağların sanat ürünleri arasında, Sofokles’in “Kral Oidipus” isimli eserinin özel bir yeri vardır. (…) Sophokles, “tanrı kâinatı yaratmıştır, sonra onun mekânik işleyişi ve insan davranışlarına karışmaz!” tepki anlayışının karşı görüşlerinden biridir (...) “Kral Oidipus”, kader bahsini parlatmak üzere, onu en trajik biçimde göstermenin eseridir.» (S. Mirzabeyoğlu, Büyük Muztaribler, C.3, s. 17-18)
Kahinler, Oidipus daha doğmadan, babası Laios’u uyarırırlar ve doğacak oğlunun onu öldürüp öz annesiyle evleneceğini söylerler. Anne İocasta kahinlere inanır ve bir çobana, oğlunu ormanda vahşi hayvanların ağına bırakması için emir verir. Bu vazifeyi alan adam, çocuğu Kithaeron dağına götürerek tek ayağından bir ağaca asar.
Korinthos, kralının sürülerini güden çobanlar, bir ayağından asılmış bulunan bu yavrunun feryadını duyarak, koşup kurtardılar. Ve krallarına götürdüler. Kraliçe, bulunan bu çocuğu görmek istedi. Kendisinin çocuğu olmadığından, bu masumu evlât edindi. Ve ona Oidipus adını koydu.
Bu kelimenin Yunanca mânâsı, "ayağı şişmiş" demektir; onu ağaca bağladıkları için ip topuğunu incitmiş, şişirmişti.
Kral Polybos'un sarayında büyütülen bu çocuk, kralı öz baba, kraliçeyi de öz ana sanıyordu. Oidipus, gerçeği bilmeden, kendini bu diğer ülkenin kralının oğlu zannederek büyür. Günün birinde bir başka kahinin söyledikleriyle çok şaşırır. Babasını öldüreceğini, annesiyle evleneceğini söyler ona kahin. Ve Oidipus, bu kaderden kurtulmak için babası sandığı kralın ülkesinden kaçar.
Yolda bir adamı öldürür. Öldürdüğü adamın, gerçek babası olan Laios olduğundan haberi yoktur. Sonunda bir ülkeye gelir ve oradaki sfenksi yener. Kimsenin yenemediği bu yaratığı yenen kişi, önceden karar verildiği gibi kraliçe İocasta ile evlendirilerek ödüllendirilir. Kehanet gerçekleşmiş, Oidipus bilmeden babasını öldürmüş, bilmeden annesi ile evlenmiştir.
Kraliçe olan annesiyle evlenerek kral olan Oidipus’un saltanatının daha ilk günlerinde, büyük bir veba salgını başlar tüm şehirde. Önüne çıkan herkesi öldüren bu vebanın sebebinin Kral Oidipus’un iki günahı olduğunu söyler bir kahin ve gerçeği açıklar. İocasta, şimdiki kocasının öz oğlu ve kocasının katili olduğunu öğrendikten sonra intihar eder. Oidipus ise çektiği acıya dayanamayıp kör olur.
Tragedya böyle; kader sırrı...
"Hakim-i hükm-i ezel infaz için takdirini; selbeder erbâb-ı aklın reyini, tedbirini."
Böyle bir trajediden “ödipus kompleksi” çıkaran Freud’un, bir mitolojik referans ise derdi; ensest hikâyelerle doludur Yunan Mitolojisi.
Hesiod der ki meselâ: «"Gaia'dan gökyüzü yükseldi", yani Uranos... Gökyüzü, yani Uranos; toprağın, yani Gaia'nın hem oğlu hem eşi oldu. Olympos çevresinde oldukça ünlü olan Zeus, kız kardeşi Demeter'e kaptırmış gönlünü, onunla beraber olmuş ve güzeller güzeli Kore doğmuş. Kore, güzelliğinin yanı sıra son derece alımlı, kibar, zeki ve güleryüzlü bir kızmış. İflah olmaz çapkın Zeus, tutup kendi kızına aşık olmuş bu güzelliği gördüğünde. Aklı fikri Kore ile beraber olabilmekteymiş. Bir gün onu yalnız başına ormanda otururken gördüğünde, fırsat bu fırsat demiş, bir yılana dönüşmüş ve onunla beraber olmuş. Kore, Zagreus'a hamile kalmış vb...»
“Ödipus” yerine Judaik bir referans yakışırdı Yahudi Freud’a; ki Yahudi / Sabataist Ilgaz Zorlu, Yahudi kaynaklardaki zenginliğe dikkat çekiyor ensestin meşrûluğu konusunda: «Toplu seks ve hatta ensest ilişkiler Yahudi kaynaklarda meşrûlaştırıcı yorumlarla ele alınmaktadır. Bazi Sabataycı din adamlarının, Lut örneğinden hareketle ensest ilişkiyi meşrû kabul eden kararlar verdiklerini bilmekteyiz.»
“Kuzu Bayramı Kompleksi” diyebilirdi meselâ Freud; veya “Neşide Kompleksi”: «Keşke sen bana, / Annemin memelerini emmiş / Kardeş gibi olaydın! / Dışarıda seni bulunca, / Ben seni öperdim.» (Tevrat, Neşideler Neşidesi, Bap 8:1)
Yine Judaik bir referansla “mağara kompleksi” de diyebilirdi: «İki kız bir mağarada oturdular ve büyük kız küçüğüne dedi: “Babamız kocamıştır ve bütün dünyanın yoluna göre aramıza girmek için memlekette erkek yoktur, gel babamıza şarap içirelim ve babamızdan zürriyeti yaşatmak için onunla yatarız.” Ve büyük kız girip babası ile yattı ve onun yatmasını ve kalkmasını bilmedi Lut. Ve vâki oldu ki ertesi gün büyük kız küçüğüne dedi: “İşte dün gece babamla yattım, bu gecede ona şarap içirelim ve babamızın zürriyetinden yaşatmak için gir onunla yat.” Ve o gece dahi babalarına şarap içirdiler; ve küçük kız kalkıp onunla yattı ve onun yatmasını ve kalkmasını bilmedi Lut. Lut’un kızları böylece babalarından gebe kaldılar.» (Tevrat, Tekvin 19, 30-36)
“Kral Ödipus” tragedyasında ise asla böyle bir meşrûlaştırma yok; bilâkis bilmeden işlenen cürümlerden dolayı bile İlâhî belâlara uğramak var! “Ensest coşkusu” değil, “ensenst korkusu” var “Kral Ödipus”da. Freud’un ifadesi ile: “İlkellerin Ensest Korkusu”! Sigmund Freud’un “Totem ve Tabu” kitabının bölüm başlığı bu ifade: “İlkellerin Ensest Korkusu”!
«Elbette bu zavallı çıplak yamyamların, cinsel yaşamlarında bizim kendi düşüncelerimiz bakımından ahlâklı olmalarını ya da cinsel dürtülerini büyük ölçüde sınırlamalarını bekleyemeyiz. Bununla birlikte, "ensest'' yapmaktan kaçınmak konusunda bunların en titiz özeni ve en büyük şiddeti göstermeyi görev saydıklarını da öğreniyoruz. Gerçekte bu insanların bütün toplumsal örgütlenmesi bu amaca hizmet ediyor gibi ya da onun elde edilmesiyle ilgili bir duruma getirilmiş gibi görünüyor.» (Totem ve Tabu, Sigmund Freud)
O güne kadar bilinen en arkaik topluluk olarak, Avustralyalı yamyam Melanezler’i örnek gösteriyor Freud: «Bunlar bile, meselâ yakın akraba arasında cinsel ilişkiden (ensest) şiddetle kaçınıyorlar.» (Age.)
«Bizi asıl ilgilendiren şey, bu ilkel insanların kendilerini bir sürü kayıt ve baskıya bağımlı kılmalarıdır. Açık ve akla uygun hiçbir nedeni yokken şu ya da bu yasak sayılmakta ve niçin yasak sayıldığı sorusu onların aklına bile gelmemektedir. Bu yasakları istemeden çiğneyenlerin bile gerçekten otomatik olarak cezalandırıldığını gösteren güvenilir gözlemler de vardır. Meselâ, yasak olan bir hayvanın etini yiyen bir kişi derin bir acıya kapılarak öleceğine inanmış ve gerçekten ölmüştür.» (Age.)
«Bu insanlar, başbaşa kalan bir kadınla bir erkeğin kesinlikle ileri gideceklerini kuşku duymaksızın kabul ettiklerinden ve aralarında kan bağı bulunan kimselerin cinsel ilişkide bulunmasından her tür kötülüğün doğacağını düşündüklerinden dolayı, bu gibi yasaklarla nefsin bu ayartmalarından kurtulmanın mümkün olacağına inanıyorlar.» (Age.)
Yani modern insana nazaran, insanî özleri daha temiz o yamyamların; imana ve kulluğa daha kabiliyetliler; İslâmcası, haşyet ve ittikâya daha yakınlar. Ensest korkusunu aşmış olan modern insan(!) da yine korku ve endişelerle, tabularla yaşıyor; ama o yamyamlara nazaran çok çok süflî korku ve endişelerle, büsbütün anlamsız tabularla...
29 Mayıs 2008 - Brezilya...
«Yerli kabileler üzerine araştırmalar yapan ve merkezi İngiltere'de bulunan Survival International adlı sivil toplum kuruluşuna bağlı bir ekip, Brezilya'nın Peru sınırında bulunan Acre eyaletinde yaptığı incelemeler sırasında sıradışı görüntülere tanıklık etti.
Helikopterle bölgeyi tarayan ekip, daha önce kendi kabileleri dışında kimseyle iletişim kurmamış ve modern insanla hiç karşılaşmamış yerlilere ait, yapraklardan yapılmış kulübeleri tespit etti. Hala taş devrini yaşayan kabile üyeleri, havada gürültüyle uçan helikopteri görünce korku içinde ormana kaçarken, helikopter, savunma pozisyonuna geçen yerlilerin ok atışlarına da hedef oldu.»
İlkel kim?!
Ensestten ve helikopterden korkan bu Acre yerlileri mi, uçak korkusunu aşmış ve ensestten yana coşmuş modernler mi?!
6 Mayıs 2008