Eric Hoffer (1902-1983)... New York'da, Alman Yahudisi göçmen bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Altı yaşında bilinmeyen tıbbî sebeplerle kör oldu. Onbeş yaşında yine bilinmeyen sebeplerle görmeye başladı. Yeniden kör olabilme endişesiyle olabildiğince okumaya çalıştı. Orduya başvurusu tıbbî gerekçelerle reddedildi. İşportacılık, ırgatlık, işçilik ve hamallık yaptı. 1938 yılında Common Ground isimli dergiye gönderdiği bir mektup ile keşfedildi. 1964 yılında California Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesinde danışmanlık görevine başladı; bir yandan da limanda hamallık yapmaya devam etti.
"Kesin İnançlılar-Kitle Hareketlerinin Anatomisi (The True Believer)" isimli eser onun ilk kitabı... Bundan sonra "İnsan Aklının Hırslı Dönemi (The Passionate State of Mind)", "Değişimin Sıkıntıları (The Ordeal of Change)" ve "Zamanımızın Çılgınlıkları (The Temper of our Time)" isimli kitabları yazdı... Bu kitapları, şüphesiz, Amerika'nın sadık bir vatandaşı olarak ve Amerika başta olmak üzere bütün dünyadaki yerleşik düzenlere akıl vermek için yazmaktadır Hoffer... Ancak, yerleşik düzen güçleri, kendilerini her zaman ve her yerde sarsılmaz ve yıkılmaz gördükleri için, bu ve bu türden eserler her zaman ve dünyanın her yerinde daha çok devrimcilerin işine yaramış ve yaramaktadır...
- Bir motive edici güç olarak, ferdî tekâmüle imkân kalmayan ülkelerde, uyuşmuş bir toplumun uyandırılması veya yeniden yapılandırılması isteniyorsa, başka motivasyonlar şart olur. Dinî, devrimci ve milliyetçi hareketler, böyle bir umumî çaba hasıl eden motivasyonlardır.
- Tarihte büyük eser sahibi kişiler, hep büyük şehirlerde ortaya çıkmışlardır. Bu kişiler köyde, ormanda, kırda, dağ başlarında ortaya çıkmıyorlardı. Nasıl çıksın ki; yabancı şeylerin (yeniliklerin) hoş karşılanmadığı ortamda? İnsan, şehirde insanlığını bulmuştur. Şehir olmaksızın insan da bir şey değildir. Ancak ne var ki, insanı kokuşturan, dejenere eden de şehirdir. Eğer şehirler yaşayabilir ve yaşanabilir durumda devam ettirilemezse bazı büyük ulusların ölümünü görebiliriz.
- Kesin inanç adamı her yerde harekete geçmiştir ve gerek yönlendirme ve gerekse düşmanlığı tahrik etme yoluyla dünyayı kendi hayâline uygun şekle sokmaktadır.
- Demokrasi rejimlerinin, Asya'nın milyonlarca insanında yeniden canlanma ruhunu alevlendirmeye ne güçleri ve ne de böyle bir niyetleri vardır. Doğu'nun uyandırılması yönünde Batı demokrasilerinin yapmış olduğu yardım, dolaylı ve şüphesiz ki arzu edilmeyen bir şekilde olmuştur. Batı demokrasileri, bu ülkelerde Batı'ya karşı gücenme hislerini alevlendirmişler ve işte bu Batı aleyhtarı heyecandır ki, çağımızda Doğu ülkelerini yüzyıllardan beri süregelen uyuşukluğundan uyandırmaktadır.
- Hoşnutsuzluğun bizzat kendisi, her zaman bir değişiklik isteği meydana getirmez. Çevreleri tarafından korkutulmuş kişiler, durumları ne kadar kötü olursa olsun, değişiklik düşünmezler. Büyük değişiklik hamlelerine katılan kişiler, genellikle kendilerinin büyük bir güce sahip olduğuna inanan kişilerdir. En aklı başında kişilerin ilerleme arzusu bile inanç vasıtasıyla devam ettirilebilir. Önemli olan, güç vasıtalarına sahip olmaktan çok geleceğe olan inançtır. Geleceğe olan inanç ile birleşmemiş bir güç, yeniliği önlemek ve mevcut düzeni korumak için kullanılır. Diğer taraftan, geleceğe bağlı büyük umutlar, güçle desteklenmese bile, en tehlikeli bir cüreti sağlayabilir. Çünkü, umutla dolu olan kişi, en garip kudret kaynaklarından bile motive olabilir. Meselâ bir kelime, bir slogan gibi... Geleceğe ait bir inanç olmadığı ve büyük nimetler vaat eden ögeler taşımadığı sürece hiç bir inanç güçlü değildir. Geleceğe karşı duyulan korku, bizim şimdiki düzene sarılmamıza; geleceğe ait beslenen umut ise bizim değişikliğe karşı istekli olmamıza neden olur.
- Ayrıca güçlü bir öğretiye, yanılmaz bir lidere veya yeni bir teknik üstünlüğe sahip olmak yoluyla yenilmez güç kaynağı kapılarının kendilerine açılacağına inanmış olmak gerekir. Büyük umutların pençesine kapılan bu kişilerin gözleri pekleşir, gerekirse mevcut düzeni yıkar ve yeni bir dünya kurarlar.
- Deneyimli kişiler, bu işler için birer engeldir. Büyük Fransız Devrimi'ni başlatan kişiler, siyasî tecrübeden tamamen yoksun kişilerdi. Aynı şekilde bolşevikler, naziler ve asyali devrimciler de böyle siyasî deneyimi olmayan kişilerdi. Tecrübeli siyasetciler bu işe sonradan katilirlar. Yani hareket tutmaya başladiktan sonra harekete dahil olurlar.
- Umutlar ve hayâller sokaklara yayıldığı zaman, öfkeler yatışıncaya kadar pasif kişilerin kapılarını kilitleyip, kepenklerini indirerek saklanmaları daha yerinde olur.
- Hitler'e göre: Bir hareket ne kadar çok makam kurar ve mevki dağıtırsa o kadar düşük nitelikteki kişileri kendine çeker ve sonunda bu siyasî asalaklar, başarılı bir partiyi öylesine sararlar ki, başlangıçtaki hareket artık ilk idealistleri tarafından tanınmayacak hâle gelir... Bu durum, o kitle hareketinin, artık yeni bir dünya kurmakla değil, mevcudu korumakla uğraştığını gösterir.
- İşsiz kalan kişilerin, kendilerine maddî yardım yapandan çok, geleceğe dair umut aşılayanları takip edecekleri daha güçlü bir ihtimâldir. Bu kişiler için gerçek tatmin ve konfor, ancak geleceğe ait umutlardan doğabilir. Kişinin, kendini yeni bir kişi yapacak şeye sıkıca sarılması, elbette hırslı ve aşırı olacaktır. Nefsimize inancımız bir dereceye kadar olabilir; fakat ulusumuza, dinimize ve kutsal amacımıza olan inancımız aşırı ve uzlaşmaz olmak zorundadır. Uğrunda canımızı vermeye hazır olmadığımız bir amacın, hayatımızı değerli kılacağından emin olamayız.
- Her yönlendirici kitle hareketi, rakibinin ateşli taraftarlarına, kendi lehine taraftar olabilecek aday gözüyle bakar.
- Bir kitle hareketinin durdurulması, o hareketin yerini almak üzere başka bir hareketin konulması sorunudur. Bir sosyal devrim, dinî veya milliyetçi bir hareketi körüklemek yoluyla durdurulabilir.
- (Değişim isteyenler) yoksulluğu pek eski olmayan yeni yoksullardır. Daha önce sahip oldukları daha iyi şeyleri (refah, kültür, tarih, dil, din) farketmek, onların içini ateş gibi yakar. Onlar mirastan mahrum bırakılmış veya malları gaspedilmiş gibidirler ve doğmakta olan her kitle hareketini olumlu karşılarlar. İnsanları isyana teşvik eden şey, fiîlen çekilen sıkıntı değil, daha iyi şeylerin (yeni bir dünya görüşü, yeni bir devlet düşüncesi ve adil bir dünya) tadını almış olmaktır. Köleler arasındaki eşitlik ve köle mahallelerindeki samimi sosyal ilişkiler, bireyin isyan duygularını köreltir. Köleliğin yerleşmiş gelenek haline geldiği bir toplumda başkaldıranlar yeni köle olanlarla, kölelikten yeni kurtulanlardır. (Yani köleliği bilenlerle, özgürlüğü hissedenler...) Aynı şekilde, Rus köylüleri, özel toprak sahibi olmanın tadını tatmamış bulunsalardı, belki de bir Bolşevik Devrimi olmazdı. Sadece kendilerini hayatta tutacak şeyleri sağlamak için didinen insanlar, hayvanlar gibidir, keder beslemezler ve hayâl kurmazlar.
- Bir şikâyetin en şiddetli olduğu zaman, şikâyet konusunun ortadan kalkma ihtimali (kurtuluş ihtimali) belirdiği zamandır. Hoşnutsuzluğun derecesi, istenilen amaca ulaşılacak mesafe ile ters orantılıdır. Bu, amaca yaklaşırken de, uzaklaşırken de böyledir. Çok değerli bir hazineye hemen elini değdirecek kadar yaklaşmakta olan bir kişiyle, artık elini değdiremeyecek kadar uzaklaşmakta olan kişinin heyecan ve şikâyeti en yüksek noktadadır; bu, hemen hemen zengin olmak veya hemen hemen özgür olmak durumundakilerle, hemen hemen zenginliğini kaybetmek veya hemen hemen özgürlüğünü kaybetmek durumundaki kişiler için de aynıdır.
- Gelişmekte olan bir kitle hareketi, hemen sonuç verecek bir umudun propagandasını yapar. Hareketin amacı, taraftarlarını kışkırtmaktır; ve bu hemen, köşe başını döner dönmez sonuç verecek türden olan umut, halkı harekete geçmeye teşvik eder.
- Özgürlüksüz adalet (veya eşitliksiz adalet), adaletsiz özgürlükten (veya adaletsiz eşitlikten) daha dengeli bir toplum düzeni kurar.
- Totaliter bir toplumda kitlesel isyan, baskı ve zulümden daha çok, genellikle totaliter idarenin zayıfladığının farkedilmesiyle olur.
- Anası ve kardeşlerinin konuşmak için dışarda kendisini bekledikleri haber verildiği zaman İsa dedi ki: “Benim anam kimdir? Ve kardeşlerim kimlerdir?” Ve elini havarilerine doğru uzatıp dedi ki: “İşte benim anam ve kardeşlerim." Havarilerinden biri babasını gömmek üzere kendisinden izin istediği zaman İsa dedi ki: "Benim ardımca gel; ölüleri bırak, kendi ölülerini gömsünler.”
- Geri kalmış ülkelerin halklarına, Batı'nın vermek istediği "kendi kendini yükseltme" ideali, beraberinde ferdî hayâl kırıklığı felâketini getirmektedir. Batı'nın getirdiği ideallerin hiçbiri, kapalı bir toplum hayatının sağladığı gizli kişiliğin (anonimite) koruyucu ve güven verici etkisinin yerini alamamıştır. Yerli halk arasından, Batılılaşmış bir kişi başarıya ulaşsa bile, yine de mutlu değildir. Kendini çıplak ve yetim hisseder. Sömürgelerdeki milliyetçilik hareketleri, bir bakıma bu güveni elden kaçırmamak ve Batı ferdiyetçiliğinden kurtulmak ihtiyacından doğar.
- Bir kitle hareketinin, önemli sayıda taraftar toplayabilmesi için, mevcut düzen içindeki her türlü grup bağlarını ve cemaat birliğini yıkması gerekir.
- Sömürgede egemen gücü oluşturan yabancıların politikası, yerli halk arasında cemaat birliğini desteklemek ve aralarındaki kardeşlik duygusunu ve eşitliği teşvik etmek olmalıdır. Çünkü, hükmedilen halk kendi kapalı bütünlüğüne ne kadar çok karışır ve onun içinde benliğini ne kadar çok eritirse, kişisel yetersizlik duygularının acısı da o kadar hafiflemiş olur; ve böylece, sefaleti hayâl kırıklığına ve isyana çeviren gidişat, daha kaynağından önlenmiş olur.
- 'Böl ve yönet!' diye bilinen siyasî oyun, yönetilen halk arasındaki çeşitli birlik şekillerinin hepsini zayıflatmak amacına yöneldiği zaman, beklenen sonucu vermez. Bir köy cemaatini, bir kabileyi veya bir ulusu bağımsız kişiler halinde bölmek, yöneten güce karşı duyulan isyan ruhunu ne ortadan kaldırır ne de hafifletir. Etkili bir bölme, birbirleriyle rekabet eden ve birbirine kuşku ile bakan kapalı toplulukların (etnik, dinî veya ekonomik) sayısını artırmak yoluyla yapılabilir. Sömürgelerde egemen yönetime karşı duyulacak huzursuzluğu önlemek için cemaat birliğini teşvik etme yöntemi, sanayileşmiş ülkelerde de işçi huzursuzluğunu önlemek için kullanılabilir.
- Yeni bir kitle hareketinin gücünü kestirebilmek için, söz konusu teşkilatın, her kesimden hayâl kırıklığına uğramışları (hoşnutsuzları) hangi hızla ve ne derece etkili olarak bünyesinde eritebileceğine bakmak lâzım.
- Kitle hareketlerinin doğuşu ve yayılışı için en elverişli ortam, daha önce kapalı bir topluluk mekanizması bulunup, sonradan herhangi bir nedenle bu mekanizmanın çökmeye başladığı ortamdır. Baskıcı yönetim altındaki bir toplumda halkın isyan etmesi, mevcut rejimin kötülüğünden çok, onun zayıflığının farkedilmesiyle olur.
- Baskıcı yönetimler için en büyük tehlike, bir reform hareketine (8 yıllık eğitim reformu gibi) giriştikleri veya özgürlük eğilimleri göstermeye (geri adım atmaya) başladıkları zamandır.
- Ordudan yeni terhis edilmiş (veya atılmış ) olan bir kişi, ideal bir potansiyel taraftardır. Bu tip kişileri, çağımızdaki bütün kitle hareketlerinin ilk taraftarları arasında görürüz.
- İmkânların kıtlığı gibi, imkânların çokluğu da bir hayâl kırıklığı kaynağı olabilir. Başlangıç dönemlerindeki kitle hareketleri, sömürülenlerden ve ezilenlerden ziyade, bunalanlar arasından taraftar ve sempatizan bulur. Kitle ayaklanmalarını kışkırtmakla görevli bir kişi için, halkın can sıkıntısından bunalmış durumda olması, ekonomik ve politik çarpıklıklar içinde kıvranır durumda olması kadar elverişli bir ortamdır.
- Dinî ve devrimci heyecan gibi, aşırı milliyetçilik de, ezilmişlik duygusundan kurtulmak isteyenlere bir sığınak vazifesi görür. Aşırı milliyetçilikle, vatan hainliği arasında çok kısa bir mesafe vardır.
- Eğer bir grup, ölümü küçümsüyorsa, o grubun sıkı örgütlü ve örgütleyici olduğu sonucuna varmamız yanlış olmaz. (Devrimci bir örgüte mensup kişi) ıssız bir adada tek başına olsa bile, bağlı olduğu grubun gözlerinin kendi üstünde olduğunu hissetmelidir. O kişi için, bu grubun dışına çıkarılmış olmak, hayatının yok olmasıyla eşit sayılmalıdır. Hiçbir bağlılık (ait olma) duygusu bulunmayan bir kişi içinse, önemli olan tek şey hayatta kalmaktır. Hayat, hiçliğin sonsuzluğunda tek gerçek olan şeydir ve bu kişi hayata utanmak nedir bilmez bir umutsuzlukla yapışır.
- Zorbalığa karşı koyma gücü, bireyin, bir grubun kimliğini taşımasından doğmaktadır. Nazi toplama kamplarında en çok direnen kişiler, bir siyasî partinin veya grubun üyesi olanlardı. Bireyci kişiler, milliyeti ne olursa olsun, boyun eğmişlerdir. Bir kişi, işkence veya yok edilme durumuna düştüğü zaman kendi gücüne güvenmesi imkânsızdır. Onun tek güç kaynağı güçlü, görkemli ve yıkılmaz bir grubun bir parçası olmaktır. Bu açıdan iman, bir kimlik kazanma işlemidir; ve bu işlemle kişi, kendi kendinden ibaret olmaktan kurtulur.
- İngiliz emperyalizminin Filistin politikası mantık yönünden sağlam, fakat işin iç yüzünü kavrayamamış bir politikaydı. Bunlar, "Hitler, 6 milyon yahudiyi ciddi bir direnme ile karşılaşmaksızın yok etmesini becerdiğine göre, 6 yüz bin yahudiyi Filistin'de idare etmek zor olmasa gerek..." diye düşündüler. (Oysa) Avrupa'daki yahudi, düşmanlarının karşısında yalnız, tecrit edilmiş ve bir hiçliğin sonsuzluğunda yüzüyordu. Filistin'e geldiklerinde ise, arkalarında unutulmaz bir geçmişi ve önlerinde olağanüstü bir geleceği bulunan bir ırk olduklarını hatırladılar.
- Bir devrimcinin kendini eğlendirmesi, düşmanla (yani şimdiki zamanla) işbirliği yapması demektir.
- Şimdiki zamanda (bu düzen içinde) uygulanabilecek bir teorinin ortaya atılması, bizi bu düzenle uzlaştırmaya yarar. Bir kitle hareketinin, bir sır havası içine bürünmesi de, "şimdi"yi değersiz gösterme araçlarından biridir. Bütün kitle hareketleri, "şimdi"yi, parlak bir geleceğe başlangıç aracı olarak tarif etmek yoluyla değerden düşürürler; şimdiki zaman, büyük mutluluk devrinin eşiğindeki paspastır; bir sosyal devrim hareketine göre şimdiki zaman, yeni bir dünyaya giden yoldaki küçük bir ara istasyondur.
- Her şey bugünden ibaret olduğu zaman, elimize geçirebildiğimiz her şeye sımsıkı yapışır ve onu bırakmak istemeyiz. Her şey ileride olduğu zaman, elimizdekileri başkalarıyla paylaşmak bize zor gelmez.
- Geçmişin ihtişamlı gösterilmesi, şimdiki zamanın gözden düşürülmesi için bir araç olarak kullanılabilir. Fakat, umutlu bir geleceğe bağlanmadığı takdirde, bir kitle hareketinin istediği gözü pek davranışlardan daha çok temkinli davranışlara neden olur. Öte yandan, şimdiki zamanı parlak bir geçmişle parlak bir gelecek arasında sadece talihsiz bir durum olarak göstermek kadar küçük düşürücü başka bir yöntem yoktur.
- Hayatından memnun olanlardan iyi bir kehanet sahibi çıkmaz. Diğer taraftan, "şimdi" ile savaş halinde olanların bir gözü değişiklik tohumlarında ve küçük başlangıç potansiyellerindedir. "Şimdi"yi reddedip, gözlerini ve kalplerini ilerideki şeylere yöneltmiş olanlar, ileride gelecek fayda veya tehlikelerin şimdiden gelişmekte olan tohumlarını görme yeteneğine sahiptirler. Bu nedenle onlar, şimdiki dengenin devamını isteyenlere oranla daha iyi kehanette bulunurlar.
- Muhafazakâr, "şimdi"nin daha iyi duruma getirilebileceğine inanmaz. Onun geçmişle ilgisi "şimdi"yi güven altına alabilmek içindir. Şüpheci de muhafazakâra çok benzer. Ona göre şimdiki zaman, olmuş ve olacak şeylerin toplamıdır. Liberallere göre ise, şimdiki zaman, geçmişin meşru çocuğudur ve daha iyi bir geleceğe doğru devamlı olarak büyümekte ve gelişmektedir. Ona göre şimdiki zamanı sakatlamak geleceği sakatlamak demektir. Yani her üçü de şimdiki düzeni desteklemektedirler. Devrimciler ile reaksiyonerler ise, şimdiki düzenden nefret ederler. Aksiyoner ile reaksiyoner arasındaki başlıca fark, insan tabiatı hakkındaki görüşleridir. Devrimcilere göre, insanların çevresini değiştirmek ve ruhlarına yeni bir ideal üflemek suretiyle bir toplum tamamen yeni bir kalıba sokulabilir. Reaksiyonerlere göre ise, "gelecek", tamamen yeni bir düzen değil, eski düzenin iyi onarılmış bir şeklidir...
- Arzu ve heveslerini yenmek için gerekli olan nefsine hakim olma iradesi, devrimcilere bir güçlülük duygusu verir. Kendilerine hakim olmakla, bütün dünyaya hakim olabileceklerini görürler. Aynı zamanda, imkânsız görülen şeyleri savunmak, onların zevkine uygun gelir.
- Hayaller ve umutlar birer araç ve güçlü birer silahtırlar. Gerçek bir liderin becerikliliği, bu araçların değerini bilmekten ibarettir.
- Nefsimizi savunmak için ölümü göze aldığımız zaman bile, çarpışma gücümüz, maddî menfaatten daha çok namus, gelenek ve hepsinin üstünde umut gibi manevî şeylerden doğar.
- Bir inancı mümkün kılmak için ne kadar inançsızlık gerektiğini görmek dehşet vericidir. Görülmeye ve duyulmaya değmeyen gerçeklere karşı gözlerini kapamak ve kulaklarını tıkamak, kesin inaçlının özel bir yeteneğidir ve bu onun eşsiz cesaret ve azminin kaynağıdır.
- Bir öğretinin etki derecesi hakkında varılacak yargı, onun derinliği, yüceliği ve doğruluğundan önce, fertleri kendi nefslerinden ve reel çevrelerinden ne kadar iyi ve hızlı ayırabildiğinden çıkarılmalıdır.
- Bir öğreti, etkili olabilmek için, anlaşılmaz fakat inanılır olmalıdır. İnsanlar sadece anlamadiklari şeylerden kesinlikle emin olurlar. Kolay anlaşılır bir öğreti güçten yoksundur. Bir şeyi tam anladığımız zaman, o bize kendi nefsimizden doğmuş gibi gelir. Kendi nefsini inkâr ve feda etmesi istenilen bir kişi, elbetteki kendi nefsinden doğmuş bir şeyde ebedî kesinlik göremez. İnsan bir şeyi kendi aklı çerçevesinde algılayabildiği zaman, o şeyin doğruluğu ve inanılırlılığı gözden düşer. İman sahibi kişilere, mantıklarıyla değil, her zaman kalpleriyle mutlak gerçeği aramaları telkin edilir.
- Bir kitle hareketi, kendi öğretisini mantıklı kılmaya ve sadece akla hitap eder duruma getirmeye başladığı zaman, bu onun dinamik aşamasının bitmiş olduğunun bir işaretidir; bu durumda onun başlıca amacı (mevcut düzen içinde kendine bir yer bulmak) bir denge kurmaktır.
- Onlar (devrimciler), yalnız günlük yiyecekleri için değil, hayâlleri için de Tanrı'ya dua ediyorlardı.
- Aşırı bir komünistin faşistliğe, aşırı yurtseverliğe veya aşırı dindarlığa dönmesi, aklı başında bir demokrat-liberal olmasından daha kolaydır.
- Aşırı dindarın karşıtı, dinsizlikte aşırı olan değil, Tanrının varlığı ile yokluğunu umursamayan kişidir. Dinsiz kişi, inanç sahibi kişidir; dinsizlik onun için bir dindir. Aynı şekilde, aşırı vatanseverin karşıtı vatan haini değil, şimdiki düzeni seven ve kahramanlığı aptallık gibi görüp şehitlik derecesine ulaşmaktan kaçan muvazaacı tiptir.
- Büyük bir liderin dehası, bütün nefretleri tek bir düşman üzerine toplamaktan ibarettir.
- Yeni bir dil öğrenmek imkânı, yeniden dünyaya gelmiş olma (yeni bir dünya) hayâlini güçlendirir.
- Kitle bir defa harekete geçtikten sonra kelimeler, yine de faydalı olmakla beraber, artık çok önemli rol oynamazlar.
- Propagandanın gerçekten etkili olabilmesi için, arkasında daima keskin bir kılıç bulunmalıdır.
- Yıldırma politikası, kesin inanç adamının yalnız muhaliflerini sindirmesine ve ezmesine yardım etmez. Aynı zamanda, kendi inancını da yaşatmaya ve güçlendirmeye yardım eder.
- Sadece ikna yoluyla, yaygın ve devamlı bir örgüt kuran bir kitle hareketi yoktur. Devletin desteğini elde edemediği yerlerde Hristiyanlık ne genişleyebilmiş, ne de devamlı bir tutamak sağlayabilmiştir. İslâmiyetin en çok geliştiği devre, siyasî (ve askerî) başarılarının en büyük olduğu devredir.
- Şartlar olgunlaşmadığı sürece, potansiyel bir lider ne kadar yetenekli olursa olsun, peşinden kimseyi sürükleyemez. Lider, asıl rolünü oynamaya muktedir olabilmek için, zamanı olgunlaştırmaya bakmalıdır. zaman ve şartlar ne kadar olgunlaşırsa olgunlaşsın, lider bulunmaksızın da, bir kitle hareketi meydana gelmez. Olayların akışını, Bolşevik devrimi kanalına sürükleyen Lenin olmuştur.
- Cüret ve meydan okumaktan zevk almak; demir gibi bir irade; tek gerçeğe kendisinin sahip olduğuna dair aşırı bir inanç; kaderine ve şansına güven; şiddetli nefret etme yeteneği; mevcut düzeni aşağı görebilmek; insan tabiatını iyi anlayabilmek; tören, gösteriş ve simgelerden hoşlanmak; güçlü bir komuta grubunun maksimum bağlılığını kazanmak ve onları geliştirecek kapasitede olmak... Bu sonuncu nitelik, en önemli ve az bulunur özelliklerden biridir. Bir liderin olağanüstü kapasitesi, kitleleri elde etmekten önce, yüksek kapasiteli insanlardan oluşmuş küçük bir grubu etkisi altına alma ve neredeyse onları büyüleme yeteneğine bağlıdır. Bu adamların korkusuz, kibirli, zeki, örgütçü ve büyük işleri sürdürebilecek kapasitede olmaları, fakat liderin emir ve görüşlerine tamamen boyun eğecek, ilham ve enerjilerini ondan alacak ve bu teslimiyetten gurur duyacak bir yaratılışta bulunmaları gereklidir.
- Tek ve değişmez bir gerçeğe sahip olmak ve kendi dürüstlüğünden asla şüphe etmemek; Allah, kader veya tarihin yasaları gibi elle tutulmaz güçlerle desteklendiği duygusuna kapılmak; karşıtlarının, şeytanın tayfası oldukları ve bunların mutlaka ezilmesi gerektiğinin bilincinde olmak; kendini davasına adayıp, görev şuuru ve coşkusu içinde olmak... Bütün bunlar, herhangi bir alanda cesur ve acımasız eylemlere geçmek (ve başarıya ulaşmak) için beğenilmesi gereken niteliklerdir.
- Önemli olan: Kibirli, hatta küstahça davranmak, başkalarının fikirlerini tamamen önemsiz saymak ve dünyaya toptan meydan okumaktır. Lider, pratik ve realist olmak zorundadır, fakat buna rağmen konuşmalarında hayâlperest bir idealistin dilini kullanmalıdır.
- Kitlelerin isyanı, kişisel başkaldırıların bir toplamından ibaret değildir. Böyle zamanlarda, her durumdaki halk, bir lidere itaat etmeye ve onu takip etmeye hazırdır. Bu durumda itaat, her günkü güvensiz bir yaşantı içinde tutunulacak tek sağlam kayadır.
- Rusya'da, Stalin'i reddeden kişilerin, kendilerine kimlik kazandıracak başka bir dayanakları yoktu. Bu nedenle, onların baskıya direnç gösterme ve isyan güçleri hiç derecesindeydi.
- Bir ekonomik kriz nedeniyle meşguliyet alanları iyice daraldığı takdirde, insanlar bir kitle hareketine katılmaya hazır hale gelirler.
- Mevcut düzen gözden düşürülmeden, bir kitle hareketi ortaya çıkmaz. Gözden düşürme işi, iktidardakilerin yanlış tutumlarının veya suistimallerinin tabiî bir sonucu değil, içlerinde şikâyet duygusu bulunan söz ustalarının kasten yaptıkları bir iştir. Söz ustalarının bulunmadığı veya yazıların şikâyet taşımadığı yerlerde, yönetim ne kadar beceriksiz ve kötü olursa olsun, kendi kendine yıkılıp gidinceye kadar iktidarda kalır.
- Bir yerde, daha önce bulunmayan bir yazar-konuşmacı elitin ortaya çıkması, devrime doğru atılmış bir adımdır.
- Bir yönetim, ehliyetinin sınırlarını aştığı hâlde iktidarda kalabilmişse, o yerde ya hiç bir aydın sınıf yoktur, ya da iktidardakilerle söz ustaları arasında sıkı bir göbek bağı vardır.
- Zamanımızdaki sosyalist ve milliyetçi kitle hareketlerinin öncülüğü, her zaman için şairler, yazarlar, tarihçiler, bilim adamları veya filozoflar tarafından yapılmıştır.
- Çekoslovakya tarihçisi Palacky'nin söylediği gibi, kendisi ve bir avuç arkadaşının, bir akşam yemek yedikleri odanın tavanı çökmüş olsaydı, Çek ulusal hareketi diye bir hareket olmayacaktı.
- Aşırı kişiler bulunmadığı takdirde, fikir savaşı yapmış söz ustaları tarafından meydana getirilen hoşnutsuzluk önderliksiz kalır ve kolayca bastırılabilecek amaçsız ve beceriksiz ayaklanmalarla kendini yitirir.
- Eski düzenle mücadele sert ve kargaşalık içinde olduğu ve zaferin ancak maksimum beraberlik ve fedakârlıkla kazanılabileceği zaman, yapıcı (reaksiyoner) söz ustası bir kenara itilir ve hareketin yönetimi yapıcı olmayan (aksiyoner) söz ustalarının, yani düzene hiç bir şekilde uymayan ve şimdiki zamanı aşırı derecede hor görenlerin eline geçer. (Bu durumda, yapıcı söz ustaları için) olası sonuç ya sürgüne gönderilmek veya kurşuna dizilmektir. Kitle hareketlerinin zafere ulaşmaları, ancak dirayetli bir liderin sahneye çikmasıyla sağlanabilir.
- Gerçek bir lider, savaşı başarıya ulaştırdığında, artık ondan beklenen, dünyaya sahip çıkmak ve insanlığın yaralarını sarmaktır. Bu nadir liderlerin benliklerine olan güvenleri, insanlığa olan inançlarından gelmektedir. Çünkü, bilmektedirler ki: "İnsanlığın şerefini tanımayanlar şeref kazanamazlar." Halkına ve insanlığa yararlı olan kitle hareketi liderleri, yalnızca bir kitle hareketini nasıl başlatacaklarını değil, onun aktif dönemini nasıl bitireceklerini de bilirler. Oliver Cromwell şöyle demişti: "Bir insan hiç bir zaman, nereye gittiğini bilmediği zamanki kadar uzun yol yürüyemez."
- Kutsal bir amacı bulunmayan insanlar karaktersiz ve temelsiz insanlardır. Ama, birbirlerinden nefret etmeye ve birbirlerini boğmaya hazır oldukları hâlde, çeşitli renklere bürünmüş kesin inanç adamları birbirlerine saygı duyarlar. Hatta aşırı dindar ile, militan bir dinsiz bile birbirlerine karşı saygısız değillerdir. Çünkü, tam bir dinsiz, en mükemmel bir inancın eşiğinde duran kimsedir. Fakat kayıtsız insanın, aşağılık korkularından başka hiç bir mukaddesi yoktur.
- Tam bir kitle olarak harekete geçme kabiliyetsizliği, bir toplum için hayatî bir noksanlıktır. Ortega Y Gasset'e göre: "Bir ülkenin, gerçek bir kitle hareketi oluşturma kabiliyetsizliği, o ülkede bazı etnolojik kusurlar bulunduğunu gösterir"
- Aşırılık!.. Tuhaftır ki, dünya bu ruh hastalığına yakalanmakla, toplumları ve ulusları ölümden diriliğe geçiren doğaüstü bir buluş kazanmış oldu.
- Bir kitle hareketinin, kuvvet kullanmak yoluyla sindirilemeyeceği kanısı, her zaman için doğru değildir. En ateşli bir kitle hareketi bile güç kullanmak yoluyla durdurulabilir ve ezilebilir. Fakat bunu sağlamak için, kullanılan gücün merhametsiz ve ısrarlı olması gerekir. Ve işte burada inanç, zorunlu bir etken olarak yer alır. Çünkü, merhametsiz ve ısrarlı bir sindirme hareketi, ancak aşırı bir inançla mümkündür. Sağlam ve manevî bir temelden doğmayan sindirme hareketleri sarsıntılı ve dayanıksız olur. Ferdî zalimlikten doğan şiddetli mukabele ne genişleyebilir, ne de uzun süre devam edebilir; bu gibi hareketler, ferdî kaprislere ve tereddütlere bağlı olarak, alevlendiği gibi çözülüverirler.
- Ordu, şimdiki düzeni desteklemek, korumak ve yaymak için bir araçtır. Kitle hareketleri ise, şimdiki düzeni bozup yıkmak için gelir. Kitle hareketleri, gelecek şeylerle meşgul olur ve canlılığını da bu meşguliyetten kazanır. Orduda ise, bütün ordularda karakteristik bir özellik olarak görüldüğü gibi, şimdiyi zevkle yaşamak eğilimi vardır. Orduda birlik ve beraberliğin sağlanması, inanç ve heyecan yoluyla değil, talim-terbiye ve zorlama yoluyla olur.
- Ordu liderleri mucizelere bel bağlamazlar. Çok güçlü bir iman ile hareket ettikleri zaman bile, uzlaşma yolunda açık bir kapı bırakırlar. Yenilmenin mümkün olduğunu hatırdan çıkarmazlar ve gerektiğinde teslim olmasını bilirler. Diğer taraftan, bir kitle hareketinin lideri, şimdiki zamanın bütün gereçlerini aşırı derecede hor görür. O, mucizelere bel bağlamıştır. Vaziyetin çaresizleştiği durumlarda, onun şimdiki zamana karşı olan nefreti daha çok yüzeye çıkar; ve teslim olmaktansa, kendisini ve peşindekileri şehadetin kucağına atmaktan çekinmez.
- De Tocqueville, askerler hakındaki görüşlerini şöyle ifade eder: "Onlar, en büyük cesaretle canlarını feda eden, fakat devrim günlerinde kendilerinin en ürkek olduğunu gösteren adamlardir."
- Generaller, kitlelerin nasıl bastırılacağını bilir, fakat onları nasıl kazanacağını bilmezler. Oysa, bir kitle hareketi lideri, bütün ilhamını, yüzlerini havaya kaldırmış olan halk kitlelerinden alır ve bu kitlelerin homurtusu onun kulağına Tanrının sesi gibi gelir. O, dayanılmaz bir gücün artık eline geçmiş olduğu görüşündedir. Ve öyle bir güç ki, onu yalnız kendisi yönetebilir. Ve bu güçle o, imparatorlukları, orduları ve mevcut bütün ihtişamı yıkabilecektir. Bu güçle o, yeni bir dünya meydana getirebilecektir!
Eric Hoffer, Kesin İnançlılar, Tercüme: Erkıl Günur, İm Yay., 7. Baskı, İstanbul 1998
Akademya Dergisi, 12. Sayı, Ağustos 1999
mim.saka@googlemail.com
Blogger tarafından desteklenmektedir.