Korkuyorlar, korku üretip korku yayıyorlar, bütün dünyayı da manipüle ediyorlar...
Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne almamalarının altında da bu korkular yatıyor. Tayyip’in, döndüğüne birilerini inandıramama sorununu dışarda da bir anlamda TC yaşıyor ve zaman zaman kalbinin kırıldığı oluyor, çünkü kendine biçilen misyonu unutur gibi olduğu, gerçekten batılı olduğunu, olabileceğini zannettiği anlar oluyor... Lâkin hâlâ “Türk” denilince eşittir “Müslüman” anlaşılıyor batıda. Bu yüzden kendi aralarında: “Bunların nüfusu hızla artıyor, bu çok tehlikeli bir şey, 21. Yüzyılın ilk otuz yılında Türkiye’nin nüfusu Almanya ve Fransa’nın toplam nüfusunu geçecek, bu da en az yirmi milyon Türk’ün Avrupa’yı işgali demektir.” diyor batılılar...
Tabiî TC’nin de sırtını sıvazlayıp gönlünü alıyorlar, perspektif tazeliyorlar, İslâm’a karşı bekçi köpekliği misyonunu güçlendiriyorlar: “Türkiye Balkanlar’daki müslüman topluluklara, Arnavutlar’a ve Boşnaklar’a elini uzatmalıdır. Orta Asya’daki müslümanları becerdiği gibi, Arnavutlar’ın ve Boşnaklar’ın yeniden İslâmlaşmasına karşı da en iyi seçenek Türkiye’dir. İslâm’a laik yaklaşım zaten bu halklara çok yabancı değildir. Türkiye, doğusundaki sorunlara karşı batıda kararlı ve samimi bir batılılaşmayı deneyerek dengeyi bulabilir. Batısında kısmen başardığı laik uygarlığı ülke geneline yayabilmelidir. Türkiye’nin politikası doğuda stratejik, batıda ise kültüreldir. Doğuda gerçek bir tehdit ve kriz vardır. Burada Türkiye’nin gerçek ve birinci derecede müttefiki ABD’dir, ikinci sırada İsrail gelir. Batıda bir tehdit yoktur. Batıdaki sorunlar kültürel ve ekonomik ilişkilerle aşılabilir...” diyorlar.
Evet böyle diyorlar, çünkü korkuyorlar. Tabiî üretip yaydıkları korkudan kendilerinin de etkilenip paniklemediği söylenemez; global güvenlik konseptleri, bir siyaset olmaktan çıkıp sendroma dönüşüyor tabiî olarak; adeta panik atak ve şizofren davranışlar sergileniyor... Öyle ki, karşılarına demokratik ve insani haklar talebiyle çıkan, kendilerinden sığınma talep eden bir müslüman mülteci adayından bile ürküyorlar; kendi yasalarını (uluslararası ve ulusal) ihlâl etme pahasına başlarından atmaya çalışıyorlar...
“Keşke hiç olmasaydınız” da diyebilirler...
Lâkin biz varız!
Ve galiba, insanlığın kayıp vicdanlarıyız!
...
“Kosova’dan Global Güvenlik Sendromuna” başlıklı yazıyı kaleme aldıktan üç gün sonra Niyork’ta, “dünyayı sarsan hadise” vukû buldu...
Mezkur makalede, dünyaya egemen sistemin korkularına yenik düştüğünü, bu yüzden üretilmiş bir politikadan ziyade bir güvenlik sendromundan bahsetmenin daha açıklayıcı olduğunu yazmıştık...
Ve bir opsiyon bırakarak, ‘adeta’ kaydıyla panik-atak ve şizofren davranışlarından bahsetmiştik....
Şimdi gerçekten panik-atak ve şizofren saldırıların âlâsına muhatap olacağız...
Bütün İslâm coğrafyasını Yugoslavya’ya çevirmeye hazırlanıyor ABD...
Yahudi lobisi ABD’de inisiyatifi ele geçirmiş, bütün dünyayı İslâm coğrafyasına mobilize etmeye çalışıyor...
ABD tarihinin en vasıfsız, en kaba, en primitif lideri Bush, ABD tarihinde en üst yetkilerle donatılmış ilk başkan oluyor; bu bakımdan da tarihinin en talihsiz günlerini yaşıyor ABD...
Müslümanlar için çetin bir imtihan sunuyor önümüzdeki günler; dünya coğrafyası üzerinde adı Ahmed, Mehmed, Mustafa olan herkes için daha da zor geçecek bugünler...
ABD o kadar aklını ve izanını yitirmiş görünüyor ki; Senato, ABD çıkarlarına aykırı davrandığını düşündüğü ülke liderlerine suikast düzenleme yetkisini bile vermiş bulunuyor Bush’a...
Niyork’a yapılan saldırılarda özgürlük heykeli hedef alınmamıştı; ABD bu panikle saldırıya geçtiği takdirde kendiliğinden yıkılacak özgürlük heykeli; beraberinde bütün batı demokrasi ve özgürlüklerini de yıkacak...
Nato müttefikleri meşhur beşinci maddeyi işletme kararı aldılar; ama, bütün Batı’yı da yıkıma sürükleyecek böylesi bir Amerikan çılgınlığına onay vermesini düşünmek istemiyoruz Avrupa’nın...
Başta İngiltere, Fransa, Almanya olmak üzere bütün Avrupa ülkelerinin siyasî tecrübeleri daha köklüdür, daha sorumlu ve daha gerçekçi davranacaklarını umuyoruz. Doğru umuyorsak, Amerikan çılgınlığının başladığı gün altını oymaya başlamaları gerekir harekâtın...
Afganistan’ın jeopolitiği Anadolu kıtası ayarında hassastır; Çin ve Rusya burada ABD etkinliğinin artmasına müsade edemezler...
Afganistan’ın coğrafî yapısı, hava saldırılarıyla tesviye edilemeyecek kadar engebelidir; kara harekatıyla da tasfiye edilemeyecek denli derin ve bütün titanları yutabilecek çapta bir gayyâ kuyusudur...
Niyork’taki saldırılarda ölen sivillere elbette üzüldü dünya, ancak ABD’nin yara almasına sevinen sadece müslümanlar da değildir; bütün dünya gelirinin % 85’ini, bütün dünya nüfusunun % 15’i yiyor, yani bütün dünya nüfusunun % 85’nin ABD’nin yaralanmasına üzülmeyeceğini söylemek kehanet olmaz...
ABD’nin yara almasına üzülmeyenleri sadece yoksullardan ibaret görmek de haksızlık olur; hiçbir maddî problemleri olmadığı halde sırf insanî hasletlerle globalizme tavır alan (bütün dinlerden ve ideolojilerden) dünyanın güzel insanlarına haksızlık olur bu...
Bu güzel insanlardan başka bir de sistemin ürettiği “kötü ruhlar” var ki, bunların da sırf yıkmak uğruna ABD güvenlik sisteminin içine sızdıkları gözardı edilemez. Denilebilir ki, Amerikan sistemi kendini yok edecek canavarlarını da doğurmuştur...
Ve ABD, kendisine yapılan saldırının mahiyetini kuşatabilmiş de değil henüz...
Sınırları keşfedilememiş bir tehdit algılaması, sınırsız güvenlik politikaları dayatır; ki, hiçbir güç buna takat getiremez, tâbir-i âmiyâne ile kafayı yer...
Bunlar ve bunlardan başka sayısız sebebin yanında vurgulanması gereken şudur: “Zamanı gelmiş bir fikri engelleyecek hiçbir güç yoktur!”
Herkes, altını doldurmak imkânına mâlik olmayarak şunu söylüyor: “Bundan böyle hiçbirşey eskisi gibi olmayacak; dünya coğrafyasının ve güçler dengesinin yeniden şekilleneceği bir kavşakta dünya”...
Küresel çöküşlerin küresel boşluklar doğuracağı ve hiçbir kaba teori ile doldurulamayacağı âşikâr olduğuna göre...
Ne?
Kim?
Kim neyi hazırladı bugünlere?
Kim ördü kozasını yıllar yılı, tam da bu günler için?
Kim feda etti bütün dünyasını, yeni bir dünya uğruna?
Kimin elinde yeni dünya tasavvuru?
O kadar günahkârız ki; kalplerimiz kara, gözlerimiz kör; göremiyoruz...
İçinde boğulduğu pislikten kaçıp, içinde koşan iyiyi yakalamak istercesine sürat yaparken motor kazasında can veren genç bir sanatçının şu şarkı sözlerini tanıyor olmalısınız: “Eller günahkâr / Diller günahkâr / Masum değiliz hiçbirimiz / Bir çağ yangını bu / Bütün dünya günahkâr”...
Evet bir çağ yangını bu!
Payımıza düşeni ödeyip arınacağız; ve yeni bir dünyanın doğumuna tanık olacağız...
15/09/2001
http://www.geocities.com/mustafasakaupto/maksaka3.htm
http://www.geocities.com/mustafasakaupto/maksaka4.htm
mim.saka@googlemail.com
Blogger tarafından desteklenmektedir.