15 Eylül 2008

Bu Namussuzluğun Atası

Gazeteci Şamil Tayyar yazıyor: Kutsal kavramlar üzerinden kendilerini topluma örnek model olarak sunanların ne gibi sapkınlık içinde olduğunu ortaya koymak ve bu yolla model illizyonuna kapılan geniş kitleleri uyarmak gazeteci olarak görevimizdir.
Bunun en çarpıcı örneğine Ergenekon İddianamesi’nin eklerinde rastladım.
Gazeteci Güler Kömürcü, 0532 213 61 .. numaralı telefonundan 14 Kasım 2007 günü, MHP milletvekili Tuğrul Türkeş'in 0532 423 91 .. numaralı telefonunu çevirmiş. 1 dakika 36 saniye görüşmüşler.
Bir gazeteci ile bir politikacının görüşmesinden doğal ne olabilir? Ben de öyle düşündüm başlangıçta. Diyalogları okuyunca neredeyse küçük dilimi yutacak gibi oldum.
Birlikte ‘eş avı' üzerinde konuşuyorlar. Sohbet öyle ilerliyor ki, Tuğrul bey, Sex and City'deki eş değişiminin yapıldığı grup seks partilerinden övgüyle söz ediyor. Sonra Kömürcü'ye diyor ki: ‘Şimdi böyle yapalım mesela...'
İşte telefon görüşmesindeki o diyalog:
Tuğrul Türkeş: Efendim.
Güler Kömürcü:Ne Yapıyorsun gelecek misin?
T: Ha yok gelemiyorum.
G: Tamam.
T: Şimdi havaalanına gidiyorum beş uçağı ile gidiyormuşum.
G: Tamam hayatım, tamam.
T: Ondan sonra görüşürüz.
G: Tamam canım bay bay canım.
T: Mehmet'e (Güler Kömürcü'nün geçtiğimiz günlerde cezaevinde evlendiği Ergenekon tutuklusu emekli binbaşı Mehmet Zekeriya Öztürk) de selamları var.
G: Yo Mehmet yok Mehmet ne alakası var.
T: Yok mu ha ben sabah beraberiz dedin zannettim de.
G: Yo şeyle beraberiz sizin şu Canbolat Kurtlar Vadisinin yapımcısı ile.
T: Ha ha iyi.
G: Ona ... Tuğrul karakteri koyduralım diyom ben Mehmet'i o kadar çok sık görmüyorum ayrıca arz ederim.
T: Tamam.
G: Şeylere mevcut tekliflere açığım efendim.
T: Ha ha iyi ben de, beraber ava çıkalım anacığım.
G: Kesinlikle Babacığım.
T: Bizde biz de çünkü şey bizde de durum vahim.
G: Tamam memnuniyetle.
T: Ondan sonra herkes birbirinin çevresinden geçinsin be.
G: EE tamam memnuniyetle.
T: Dayanışma.
G: Hatta Laleye de söyleyelim biz bir şey verelim .... partisi verelim.
T: Ha ha tamam bu şey vardı sex and city diye bir dizi vardı biliyor muydun?
G: Bayılırım biliyorsun bayılırım Amerikadayken izliyordum. Türkiye'de izlemedim hiç.
T: Şimdi onun bir bölümünde herkes eski sevgilisini alıp partiye gidiyor veyahut da atmak istediklerini ondan sonra birinin çöpü öbürünün hazinesi mantığı içinde.
G: Tuğrul…
T: Şimdi böyle yapabiliriz mesela.
G:...
T: Tamam.
G: Hadi çok öpüyorum seni bay bay…
(Şamil Tayyar, Star Gazetesi, 12 Eylül 2008)

Ergenekoncuların din ve namus telâkkisi bu!
Aramice’de “yasa”, Yunanca’da “yasa ve töre”, Arabca’da “yasa-töre ve şeref” anlamına geliyor numus, nomos, namus...
Bu namussuzluğun atası belli...
«10 Temmuz 1923 Ankara istasyonundaki kalem-i mahsus binasında Fırka nizamnamesini müzakereden sonra, Gazi ile yalnız kalarak hasbihallere başlamıştık.
“Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar” dediler. Kendisini hilâfet ve saltanat makamına layık gören ve bu hususlarda teşebbüslerde de bulunan, din ve namus lehinde türlü sözler söyleyen ve hatta hutbe okuyan, benim kapalı yerlerde baş açıklığımla lâtife eden, fes ve kalpak yerine kumaş başlık teklifimi hoş görmeyen Mustafa Kemal Paşa, benim hayretle baktığımı görünce, şu izahatı verdi:
“Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkumdurlar! Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz!”»

Aynı hatıraları Uğur Mumcu “Kazım Karabekir Anlatıyor” ismiyle neşretmiş. Oradaki ifadesi, din ve namus telâkkisini “değiştirmeliyiz” yerine “kaldırmalıyız” şeklinde.
Aynı hatıraları Doğu Perinçek’in “Atatürk Din ve Laiklik Üzerine” ismiyle neşrettiği derlemede de var. Orada da, birinci cümledeki “namus” yerine “ahlâk” ifadesi var; “Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkumdurlar.” şeklinde...
Ve ilâve ediyor M. Kemal...
«(Dinsizlik ile namussuzluğu) kabul edenleri çabuk zengin etmeliyiz. Bu sûretle kalkınma kolay ve çabuk olur. (...) Dinî ve ahlâkî inkılâp yapmadan önce bir şey yapmak mümkün değildir. Bunu da ancak bu prensibi kabul edebilecek genç unsurlarla yapabiliriz.»
(Bkz. Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası: Atatürk-Karabekir, Yayına hazırlayan: İsmet Bozdağ, Emre Yayınları, Aralık 1991, s.143.)
(Bkz. Kazım Karabekir Anlatıyor, Yayına hazırlayan: Uğur Mumcu, Umag Vakfı Yayınları, 1996, s.75-76.)
(Bkz. Atatürk Din ve Laiklik Üzerine, Derleyen: Doğu Perinçek, Kaynak Yayınları, 3. Basım: 1999, s. 251-252.)


Aynı yılın Ocak ayında, yukarıdaki lâfları etmesinden altı ay önce İzmir’de halka hitâben yaptığı konuşmadan bir paragraf ise şöyle:
«Düşmanlarımız, bizi dinin etkisi altında kalmış olmakla suçluyorlar. Duraklama ve yıkılışımızı buna bağlıyorlar. Bu hatadır. Bizim dinimiz hiçbir zaman kadınların erkeklerden geri kalmasını istememiştir. Allah’ın emrettiği şey, müslüman kadın ve erkeğin beraber olarak bilgi ve anlayış kazanmasıdır. Kadın ve erkek bunu aramak, nerede bulursa oraya gitmek ve onunla donanmış olmak zorundadır.»
(Bkz. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, İzmir Yollarında, s.71-85)

Bir çelişki yok aslında zıt gibi görünen bu iki ifade arasında…
Gazeteci Şamil Tayyar’ın dediği gibi: “Kutsal kavramlar üzerinden kendilerini topluma örnek model olarak sunanların ne gibi sapkınlık içinde olduğunu ortaya koymak ve bu yolla model illizyonuna kapılan geniş kitleleri uyarmak gazeteci olarak görevimizdir.”
Başörtülü kızlarımızı namussuzlaştırmakta olan AKP zihniyeti de bundan muaf değil...

15 Eylül 2008 Pazartesi

mim.saka@googlemail.com
RSS feed Twitter.
İsim: Email:
Blogger tarafından desteklenmektedir.