Sevgili çocuklar ve değerli velîler!..
Allah’a hamd ve senâ olsun...
Peygember Efendimiz’e, âline ve ashâbına salât ve selâm olsun...
İslâm’ı bize, bugüne kadar getiren bütün büyüklerimizden; başta Sahâbe-i Kirâm Efendilerimiz olmak üzere, İslâm’a kendi nefslerinden hiçbir şey katmadan ve kendi nefslerine ağır geliyor diye İslâm’dan bir şey çıkartmaya kalkmadan, Allah ne emrettiyse ve Resûlü nasıl gösterdiyse, bize İslâm’ı öylece ulaştıran bütün Selef-i Sâlihîn Efendilerimiz’den Allah razı olsun...
Bir eğitim yılının daha sonuna gelmiş bulunuyoruz...
Bu eğitim yılını ve öncekileri tek cümle ile değerlendirmem icab ederse; “Eğitim, parçalanamaz bir bütündür.” diyebilirim.
Ve fakat mâlesef paramparçayız biz!
Evet; aile, çevre ve okul ile, parçalanamaz bir bütündür eğitim!
Okul ve çevre zaten bizim değil; ailemizde de her fert atomize olmuş, yani parçalanmışız, paramparçayız biz!
Çocuklarımızı buraya gönderiyor olmamızın, bugün burada toplanmış olmamızın ise tek bir anlamı var: Hamdolsun henüz ölmemişiz, yaşıyoruz, bir kıpırtı var içimizde, bir kıvılcım var yüreğimizde!
Yüreğimizdeki bu kıvılcımı, kuru dalları yeşertecek bir güneşe dönüştürmek; içimizdeki bu kıpırtıyı, taşı toprağı ayaklandıracak aksiyona dönüştürmek...
Bu umutla yaşıyorsak eğer; demek ölmemişiz henüz, yaşıyoruz, bir kıpırtı var içimizde, bir kıvılcım var yüreğimizde!
Umutsuzluklarımız ne kadar büyükse de, en büyük umutsuzluklardan daha büyük umutlarımız var bizim!
En küçük bir çabamızın bile boşa gitmeyeceği inancı ile, işte bu büyük ve yüksek umutlar için yaşıyoruz!
Henüz ölmemişiz, hâlâ direniyoruz; bir kıpırtı var içimizde, bir kıvılcım var yüreğimizde!
Geçen gün İsviçre’yi yendik; çok sevindiniz, sokaklara döküldünüz...
Başörtülü kızlarımız da vardı aranızda...
Ayyıldızlı bayrağı, üstüne üstüne salladınız İsviçrelilerin...
Ay ay ay!!!
Ay değildir şu bayraktaki; Hilâl’dir Hilâl!
Allah’ı, ama sadece Allah'ı; Allah’ın iradesini simgeleyen Hilâl...
“Benim dalgalandığım yerde sadece Allah’a boyun eğilir” diyen Hilâlli bayraklar...
Bu ne yaman çelişkidir ki: Ellerinde Haçlı bayraklar olanların üstüne üstüne salladığımız şu Hilâlli bayraklar, Türkiye'de müslümanların üstüne üstüne sallanıyor!
Bu ne yaman çelişkidir ki: Ellerinde Haçlı bayraklar olanların üstüne üstüne salladığımız şu Hilâlli bayraklar altında, isyanların en büyüğü ediliyor Allah’a; ve boyun eğiliyor Allah’tan başka her güce!
Şu Hilâlli bayrağı, ellerinde Haçlı bayrak olanların üstüne üstüne sallayan buradaki başörtülü kızlarımız meselâ; Türkiye’de olsalar, Allah’ın emri olan bu başörtüsüyle okula alınmayacaklar, bu Hilâlli bayrak altında!
Dilemmâ: Bu Haçlı bayrak altında, kızlarımız bu başörtüsü ile ilkokula bile gidebilecekken örtünmemeleri mi burada; yoksa şu Hilâlli bayrak altında, şu başörtüsü ile üniversiteye bile gidememeleri mi öz yurdumuzda?!
Gerçek şu ki, sevgili çocuklar ve değerli velîler: Yüzyıl önceki büyük maçı kaybettiğimiz için buradayız bugün; ve bu hâldeyiz biz!
Bu yüzden burada “Ausländer”iz!
Bu yüzden “öz yurdumuzda garip, öz vatanımızda parya”!..
İşte bunun ızdırabını duymadığımız müddetçe, hergün dünden beter, yarın bugünden beter sürüneceğiz!..
Kurtuluş yolunda atacağımız ilk adım, bu ızdırabı duymamız olacaktır!
Sahte sevinçlere itibar etmeyin!
Yalancı zaferlere aldanmayın!
“Çocuklarımızı buraya gönderiyoruz; oh oh ne güzel dinimizi, dilimizi, kültürümüzü öğretiyoruz” tesellisine de kapılmayın!
Çevre bizim değilken, okul bizim değilken, ailemiz “aile” değilken; bizim olmayan bir yaşam tarzının bize verdiği bir miktar boş bir vakitte din öğretilemez, dil öğretilemez, kültür benimsetilemez!
Peki boş mu bütün bu çabamız?!
Bir şartla boş değil: Asıl maçı yüzyıl önce kaybettiğimizi bileceğiz, bunun ızdırabı ile bileneceğiz; ve sahte başarılara özenmeden, sadece Allah rızası için gayret edeceğiz!..
Bir çocuğumuza bir sûre ve bir şiir ezberletebilirsek, bir çocuğumuza adam gibi bir kitap okutabilirsek, bir çocuğumuzun alnını secdeye vardırabilirsek, bir çocuğumuza hicab telkin edebilirsek, bir çocuğumuza ızdırabımızı aşılayabilirsek...
Bunun ızdırabını duymadıkça, ferdî kurtuluş reçetelerinin peşinde koşmaya devam edeceğiz; ve kazansak bile kaybetmiş sayılacağız!
Fakat bu ızdırabı -hele cemaat hâlinde- duyabilirsek sevgili çocuklar ve değerli velîler; kaybetsek bile kazanmış sayılacağız!
Allah bizi sahte tesellilerden muhafaza etsin; kurtarıcı ızdıraba erdirsin!
Nefsimizi ve neslimizi buralarda yitip gitmekten muhafaza etsin Allah!
Nefsimizi ve neslimizi ıslah etsin; hidâyet nasib etsin!
Hepinizi sevgi ve saygı ile selâmlıyorum...
(*) 2007-2008 Eğitim Yılı’nın dün (15.06.2008) sona ermesi münâsebeti ile tertib edilen proğramdaki konuşma.
16 Haziran 2007 Pazartesi