Carl Von Clausewitz’in Savaş Üzerine isimli meşhur kitabının en meşhur cümlesi: “Savaş, politikanın başka araçlarla devamından öte bir şey değildir.”
Tersinden söylemek de mümkün: “Politika, savaşın başka araçlarla devamından öte bir şey değildir.”
Bu başka araçlardan biri ve en birincisi “hukuk” oluyor Türkiye’de; önce hukukun ırzına geçiliyor! Şu hâlde, mezkûr kitabın “Savaşta Sürtünme” bölümünü, “Politikada Sürtünme” diye de okuyabiliriz.
Politikayı bizzat tanımadığımız sürece, zorluklarının ne olduğuna ve liderden istenilen dehâ ve fevkalâde fikrî yeteneklerin gerçekte neye yaradığına akıl erdiremeyiz. Her şey o kadar basit görünür, gerekli bütün bilgiler o kadar harcıâlem izlenimi verir, bütün kombinezonlar o kadar önemsiz gözükür ki, bunlara kıyasla en basit bir yüksek matematik problemi bile daha önemli görünür gözümüze.
Politika’da her şey çok basittir, fakat en basit şey çok zordur. Güçlükler birikir ve öyle bir sürtünme meydana getirir ki, politikayı bilmeyen biri bunu gözünün önünde canlandıramaz. Kağıt üzerinde yakından incelenmesine imkân bulunmayan bir sürü önemsiz şeylerin etkisiyle, olaylar bizi hayâl kırıklığına uğratır ve hedefin hayli gerisinde kalırız.
“Sürtünme” kavramı, gerçek politikayı kitaplarda okunan politikadan ayıran tek kavramdır. Kitle ve ona dâir her şey aslında son derece basittir ve bu bakımdan idaresi kolay görünür. Fakat şunu hiç bir zaman hatırdan çıkarmayalım ki, coşkunun doruğundaki bir kitle bile yekpâre değildir; her biri kendi öz sürtünmelerini muhafaza eden fertlerden oluşur kitle.
Teoride her şey mükemmel, yerli yerinde görünür; meselâ yargı bir kapatma kararı verir ve bu karar uygulanır. Veya: “AB-ABD istemiyor; kesinlikle kapatamazlar!” denir. Fakat gerçek hiç de öyle değildir; en mâkûl teoriler, bir an gelir küt diye çöker. Tesadüflerin(!) ve hiç hesaba katılmadık unsurların meydana getireceği sürpriz bir sürtünme kuvveti, bütün teamülleri dumura uğratabilir, akışı tersine çevirebilir. Mekanikte olduğu gibi belli bir noktada toplamamıza imkân bulunmayan bu sürtünme kuvveti, böylece her türlü tesadüfle de temasa geçer ve önceden tahmin edilemeyen şeyler olur. Bu tesadüflerden biri, meselâ, o gün havanın dumanlı olmasıdır; dumanlı havayı seven kurtlar bunu bir sis bombasıyla da temin edebilir. “Pakistan’ın atom bombaları Taliban’ın eline geçebilir” bilgisini, iâde-i istihbarat kabilinden ABD-İsrail’e sunan TSK başı, bir dönem kasabalara kadar örgütlü olan kendi gladiosuna ait silahların akıbetini bilemeyebilir.
Gladius (Lat.): Enli, iki tarafı keskin kılıç.
Politikada “hareket”, suyun içinde adım atmaya benzer. Baran, suda adım atma hareketini karada (kâğıt üstünde) göstermeye çalışıyor; Baran’da yazılanların çoklarına garip gelmesi bundandır. Çünkü dışımızdakiler, herkesin bildiği bir şeyi, sadece düzde yürümeyi biliyor ve yazıyorlar; çok satmaları bu yüzdendir.
Üstelik her politikanın kendine göre özellikleri vardır. Her politika, kayalıklarla dolu keşfedilmemiş bir deniz gibidir; lider bu kayalıkları sezebilir, ve doğru rotayı ancak sezgiyle tayin edebilir. Talih tersine döndü mü, uzaktan bakan için her şey yolunda gibi görünse de, lidere ancak bu sezgi, ustalık ve soğukkanlılık imdad edebilir. İyi bir lider, sürtünmenin ne olduğunu bilir, sürtünmenin yol açabileceği hata payını dikkate alır daima. Lâkin, bu konuda tam bir bilgi edinmeye imkân -teorik olarak- yoktur; olsa bile, "takt" dediğimiz, ve insanın kendi kendisine ve başkalarına danışmak imkânını bulduğu önemli kararların arifesinden ziyade, küçük ve lüzumsuz görünen ayrıntılarla dolu bir alanda işimize yarayan o düşünce idmanına ihtiyaç vardır yine de. Demek oluyor ki, kolay görüneni zor, zor görüneni kolay kılan bir şeydir “sürtünme”.
Mekanikte ise, bir cismin hareketine karşı koyan, hareketin aksi yönündeki kuvvete “sürtünme kuvveti” deniyor. Birbirine sürtünen satıhlar arasında meydana gelen bu kuvvet, cisimlerin kütlesine ve sürtünen satıhlarının mukâvemetine bağlı olarak, birini daha az veya fazla olmak üzere, ama her iki tarafı da aşındırıyor.
Hoş bir dilemmâ: Hareket de, hareket kâbiliyetini kısıtlayan bu kuvvet sayesinde mümkün oluyor. Otomobiller, motor güçlerinin takribî yüzde yirmisini bu sürtünme kuvvetine harcayarak sürat yapıyor.
Fren sistemleri de keza bu kuvvet sayesinde çalışıyor; bu sayede durmayı başarabiliyor hareket eden her şey. Fren balatalarının aşınması neticesinde bu sürtünme kuvvetinden, yani durabilme kabiliyetinden mahrum kalma hastalığına ise şizofreni deniyor.
Skîzome (Yun.): Yırtılmak; Yarılmak
Frênes (Yun.): Akıl; Şuur
Frêno (Yun): Fren
Şizofreni: Fren patlaması; Akıl yırtılması; Şuur yarılması
Bütün politikaları mütemâdiyen halka sürtünmekten ibaret olan bir devlet ile mütemâdiyen sürtünmeye mâruz kalan bir toplum arasında korkunç bir yırtık ve yarık oluşması, sürtünme kuvveti doğuracak bir rabıta kalmaması tabiîdir. Aynı yırtılma ve yarılma devletin ve toplumun kendi içinde de kaçınılmazdır; devlet de, toplum da şizofrendir artık.
Sürtünmenin argo ifadesi “badana”dır. Badana ile çocuk olmayacağı gibi; sürtünmeden duramayana “sürtük” denir!
Divan-ü Lûgati’t-Türk’te “sürtünme”: «Öldeçi sıçgan muş taşakın kaşır. Tütüşmeğinçe tüzülmes, tüpirmeğinçe açılmas!»
(16 Mart 2008, Baran Dergisi, 63. Sayı)
mim.saka@googlemail.com