İkisi de özgür; ikisinin üzerinde de Amerikan bayrağı dalgalanıyor şimdi.
Arnavutların Kosova sokaklarında sevinçle salladıkları Amerikan bayrağındaki yıldızlardan biri, Vatikan’ın azîze ilân ettiği Rahibe, Üsküplü Terasa’dır. Diğeri, Fatih devrinde müslüman olan, sonra Hristiyanlığa geri dönerek Osmanlı’ya isyan eden Arnavut İskender Bey… Diğer yıldızları temsilen mebzül miktarda kahraman(!) bulmak da zor değildir. Kosova’ya tanınan Amerikan özgürlüğünün taktik amacı, Kosovalıların desislamationudur. Nihâî amaçları ise, Balkanlar’dan izimizi tamamen silmek sûretiyle, Büyük Avrupa’yı kurmaktır…
1389’da Sırpların büyük bir yenilgiye uğradığı Kosova Savaşı’nın ardından Osmanlı hakimiyetine girdi Kosova. I. Dünya Savaşı’ndan hemen önce 1913’te yeniden Sırpların kontrolüne geçti, ardından Yugoslavya’nın bir parçası oldu. 1974’e gelindiğinde Kosovalı Arnavutlara özerklik tanındı, ama 15 yıl sonra, hem de Osmanlı’ya yenilmelerinin 600. yılında, Kosova’nın özerkliğini geri aldı Slobodan Miloşeviç. 1992-1995 yıllarındaki Bosna Savaşı’yla kan gölüne dönen Balkanlar, yaklaşık 3 yıllık bir aradan sonra yeni katliamlara sahne oldu. Sırpların saldırılarında yaklaşık 10 bin Kosovalı Arnavut hayatını kaybetti. Arnavut nüfusun yarısı, yaklaşık 800 bin kişi, Arnavutluk’a, Makedonya’ya ve Karadağ’a sığındı. Bir bölümü ise çatışmalar sona erene dek Türkiye’deki kamplarda kaldı. Bosna’daki katliamlara seyirci kalan AB ve ABD, Kosova’daki katliamlara da göz yumdu. Nihâyet Mart 1999’da NATO uçakları Sırp hedeflerini vurmaya başladı. 1999 yazında Kosova’dan çekilen Sırp güçlerinin yerini 100 bin NATO askeri aldı. Kosova, artık Birleşmiş Milletler kontrolündeydi. Ve en nihâyet Özgür(!) Kosova ilân edildi.
Kosova’nın Amerikan bayraklı bağımsızlığı için oynanan senaryonun bir benzeri de Türban üzerinde oynanıyor; Amerikan bayrağı dalgalanıyor ikisinin üzerinde de.
Başörtüsü serbestisine karşı kimlerin Sırplaştırıldığı ve AKP’ne niçin yol açıldığı mâlûm. Amaç birdir: Büyük Avrupa’yı (Christendom=Hristiyanistan) kurabilmek için Balkanlar’dan izimizi, Büyük Ortadoğu Projesi’ni gerçek kılabilmek için Anadolu’dan bizi silmek!
BOP (Yahudistan) ve Büyük Avrupa (Hristiyanistan)?!
Sör Winston Leonard Spencer-Churchill (1874-1965)… İngiliz asker ve siyasetçi devlet adamı… 1895'te Kraliyet Harb Okulu’ndan mezun olarak orduya girdi. İngiltere’nin Afrika’yı sömürgeleştirme savaşlarından biri olan Boer Savaşı’nda (1899-1902) Güney Afrikalılara esir düştü. Esaretten kaçarak kurtulduğu söylenerek millî kahraman ilân edildi; siyasete atıldı. 1911’de, İngiliz Deniz Kuvvetleri Komutanı oldu. İngiliz Donanması’nın Çanakkale başarısızlığı nedeniyle görevinden istifa ettirildi (1916). İstifasının üzerinden bir yıl bile geçmeden İngiliz Cephâne Bakanlığı’na getirildi (1917); peşinden İngiliz Genelkurmay Başkanı oldu. 1924’te tekrar siyasete atıdı; Muhâfazakâr Parti’den Mâliye Bakanı oldu. 1939’da tekrar Deniz Kuvvetleri Komutanı, 1940’da Başbakan oldu. Birinci Dünya Savaşı ertesinde Ortadoğu’da çizdiği sınırlar ve İkinci Dünya Savaşı’nda izlediği strateji, İkinci Savaş sonrasında Avrupa’yı birleştirme çabaları (Atlantik Paktı ve Avrupa Konseyi) ile tarihe geçti. 1953’de Nobel Edebiyat, 1963’te Amerikan Onursal Vatandaşlığı ile taltif edildi. 1865’te, 91 yaşında öldü.
Bu kısa hayat hikâyesinde dikkat çekici bir ayrıntı var; Çörçil’in, 1963’te Amerikan Onursal Vatandaşlığı ile taltif edilmesi… İngiliz siyâsetini Amerika devralmıştır çünkü. Türkiye Cumhuriyet’nin vesâyeti de İngiltere’den Amerika’ya devredilmiştir. Sınırlarımızı çizen Çörçil bu sebeple bir ABD vatandaşıdır artık.
BOP ve Büyük Avrupa?!
İngiltere’nin savaş zamanı başbakanı Winston Churchill, Amerika’nın Fulton kentinde, 5 Mart 1946 tarihinde, ABD Başkanı Truman’la birlikte kürsüye çıkıyor ve şunları söylüyor: «1933'e, hatta 1935'e kadar Almanya o korkunç kaderinin pençesinden çekip kurtarılabilirdi. Bizler Hitler'in tüm insanlığı etkileyen felaketlerini durdurabilirdik. Dünyanın bu kadar geniş bölgelerini mahveden bir savaş uygun zamanda ortaklaşa eylemle kolaylıkla önlenebilirdi. Tarih bu eşsiz fırsatı tanımıştı. Bana göre üstelik bu savaş tek kurşun bile sıkmadan saf dışı bırakılabilir ve bugün Almanya güçlü, zengin ve onurlu bir ulus olarak aramızda yer almaya devam edebilirdi. Ne var ki, kimse kimseyi dinlemek istemedi ve hepimiz o kan girdabıyla büyülendik. Baltık kıyısındaki Stettin'den Adriyatik'teki Trieste'ye kadar Avrupa'nın bir başından öbürüne bir Demir Perde çekildi. Orta ve Doğu Avrupa'nın tüm başkentleri bu perdenin ardında kaldı. Varşova, Berlin, Prag, Viyana, Budapeşte, Belgrad, Bükreş, Sofya; tüm bu ünlü kentler ve barındırdığı nüfuslar artık Sovyet nüfuz alanında bulunuyorlar. O kadarla kalmıyor, birçoğu doğrudan Moskova tarafından denetleniyorlar, yönetiliyorlar.
Biz böyle bir Avrupa'nın ortaya çıkması için savaşmadık. Kalıcı barış böyle bir Avrupa tablosuyla gerçekleştirilemez. Oysa dünyanın güvenliği için Avrupa'nın hiçbir ulusun, hiçbir ülkenin dışarıda bırakılmayacağı yeni bir birliğe dönüşmesi gerekiyor.»
“Soğuk Savaş”ın başlangıcı da sayılan bu konuşmadan asıl anlamamız gerekenler şunlardır:
Birinci Dünya Savaşı hedefine ulaşmış bir savaş değildir. Fakat hedefe giden yolda çok büyük bir adımdır. Osmanlı parsellenmiş ve muvakkat bağımsızlıklar verilip her parsele, tekrar gelmek üzere çekilmişler. Bu bağımsız parsellerin üzerinde Amerikan bayrağı dalgalanıyor bugün Kosova misâli...
Birinci Dünya Savaşı ve bilhassa ikincisi, Maide Suresi’nin 64. Âyet-i Kerîmesi’nin mûcizevî tecellîsidir âdetâ. Birbirlerine düştüler. Paylaşamadılar, birleşemediler! “Önleyebilirdik, ama hepimiz kan girdabıyla büyülendik” diyor Çörçil. Büyülendikleri doğrudur; yani önleyemezdiler...
«Yahudiler, “Allah'ın eli bağlıdır” dediler. Hay dedikleri yüzünden elleri bağlanası ve lânet olasılar! Bilâkis, Allah'ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun ki sana Rabbinden indirilen, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttırır. Aralarına, Kıyâmet’e kadar (sürecek) düşmanlık ve kin soktuk. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa (fitneyi uyandırmışlarsa) Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar; Allah ise bozguncuları sevmez.» (Maide, 64)
Allah’ın aralarına koymuş olduğu ve Kıyâmet’e kadar sürecek olan düşmanlık ve kin ile, tarihleri boyunca olduğu gibi birbirlerine düştüler; ve Baltık kıyısındaki Stettin'den Adriyatik'teki Trieste'ye kadar Avrupa'nın bir başından öbürüne bir Demir Perde çekildi aralarına.
Demir Perde, 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılışı ile fiîlen kalktı. Sonra Sovyetler'in çöküp dağılması ertesinde, Doğu Avrupa'nın Batı ile entegrasyona girmesi (AB), "Demir Perde"yi hukuken de sona erdirdi. Bu toparlanmadan cesaret alarak yeniden denemek istiyorlar şimdi. Kan girdabıyla büyülenmiş yine gözleri. Kendilerince yarım kalmış bir hesabı görmek istiyorlar. “Yok edebildiğimize göre Osmanlı’yı; izlerini de silebiliriz” diye düşüyorlar…
Başaramayacaklar tabiî de; biz bu hengâmede kimden yana ve hangi saflarda olacağız? Avrupa Birliği’nden (Christendom=Hristiyanistan) yana ve BOP (Büyük İsrail) saflarında mı; İslâm Birliği’nden yana ve Büyük Doğu saflarında mı?
Elbette ve mutlaka İslâm Birliği!
Tez Büyük Doğu’dur; BOP bir antitezdir, hatta bir hevestir sadece.
Heveslerini kursaklarında bırakmak boynumuzun borcu olsun!
İbda ile!..
(Furkan Dergisi, 23. Sayı, Mart 2008)