17 Şubat 2008

Sürçme ve Hatırlama

Parapraksis (Sürçme) kavramını, “Gündelik Psikopatoloji” isimli kitabında kullanıyor Ferud; dil sürçmeleri (Lapsus Linguae) ile kalem sürçmelerinin (Lapsus Calami), anlamsız birer sürçme olmadığını anlatıyor mezkûr eserde. Okumamış olanların da tahmin edebileceği gibi, sürçmeleri de cinselliğe bağlıyor tabiî. Anadolu tâbiri ile, “akım derken b.kum” demeyi bile “şuuraltındaki cinsel arzu ve çatışmaların sürçme şeklinde dışavurumu” diye açıklıyor.

Freud’un “Gündelik Psikopatoloji”sine nazîre olarak, “Asırlık Psikopatoloji” diye nitelendirebiliriz millî sürçmelerimizin yekûnunu.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti meselâ, milletçe sürçmemizdir. Türk Silâhlı Kuvvetleri kezâ bir millî sürçmedir. Bütün TC Hükümetleri ve tabiî AKP Hükümeti bir millî sürçmedir. Halkın teveccüh ettiği partiler, cemiyetler, cemaatler ve liderleri de birer sürçmedir. Bir nevî Lapsus Linguae - Lapsus Calami’dir başımıza gelen. Yani “Müslümanlık ve Bağımsızlık” demek istiyorduk aslında; ama sürçtük, bunlar çıktı ağzımızdan, kalemimizden veya elimizden, ayağımızdan, kâlbimizden, kafamızdan.

Bu sürçmelerimizin en alçaklarından biri F. Gülendir; bizi sürçtürmekle görevlidir: «Belli yerlerde kendilerine çarşaf giydirilmiş bazı vazifeli erkekler, tesettüre sokulmuş bazı vazifeli bayanlar, başlarını örtmeyen kızlarımıza rahatsızlık verebilir; sözlü, hatta fiili tacizlerde bulanabilirler. Bu konuda fevkalade endişeliyim ve rical-i devletimizin bu hususta mesul olanlarının çok dikkatli olması gerektiğine inanıyorum. Katiyen kendi insanımıza karşı Sütçü İmam'lığa kalkmamalıyız.”» (F. Gülen, Milliyet, 7.2.2008)

Hoş bir dilemmâ: Bir hatırlama da sayabiliriz bütün sürçmelerimizi; şuuraltımızdaki dinî ve millî arzuların dışavurumu...

«Freud, bütün insan faaliyetlerinin temeli olarak cinsiyeti işaretlerken, yanlışı, bütün faaliyetlerin “sır birliğinde bir” olduğuna kadar uzanmamış olmasındandır. Tabiî ki, şuuraltını bir karanlık deposu olarak tasviri ve ruhu bir cesed gibi - kadavra gibi ele alan “tahlil metodu” ile... Jung, “şuur, şuuraltının gecikmiş filizidir!” derken, yâni şuuru, şuuraltının ardından gelmiş olarak bir nevi aklı ruha bağlı bir keyfiyet olarak gösterirken, daha haklıdır; onun için şuuraltı, karanlığın değil, aydınlığın yeridir. Ve vahdet sırrına ne kadar yaklaştığını gösteren şu söz: Eğer şuuraltı kişileşebilseydi, orda kadın ve erkek, genç ve ihtiyar, 2 milyon sene kadar insanlığın tecrübeleriyle dopdolu olurdu. (...) “Esatîr” kelimesi, “ustûre” kelimesinden ve bu kelime de Yunanca’dan Arabça’ya geçme; yâni “historia”dan... Buna göre, “geçmişlerin masalları” anlamında değil, “tarihleri” anlamında. Burada, “geçmişlerin tarihleri”, geçmişin zaten tarih ifade ediyor olmasına nisbetle, belli ki, “tarih öncesi” diye nitelendirilen zamanı da kapsayan bir genişlik ifade ediyor; bildiğimiz kronolojik tarihin bilgi edinemediği veya tam bilgi edinemediği, ama toplumların hâfızasında geçmişin tortusu hâlinde var olan bir zaman.» (S. Mirzabeyoğlu, Büyük Muztaribler, C.4, s.39-40)

Freud’un yanlışı, yanlışın doğrusu ve şürçmelerimizin hatırlattıkları budur. Sütçü İmam’ı hatırlıyoruz meselâ... “Esâtîrü’l-evvelîn”den; müslüman kadının örtüsüne el uzatana kurşun sıkan provokatör Sütçü İmam!

Pro(Yun)+Vocare(Lat): Meydan okumak; Davet etmek; Öncülük etmek

İstanbul Atatürk Havalimanı'nda, geçtiğimiz perşembe akşamı İzmir'e gidecek uçağın rötar yapması üzerine sarıklı cüppeli bir erkek ile çarşaflı bir kadın apronda namaza durmuş. Çiftin namaz kılma anı uçağın yolcularından biri tarafından görüntülenmiş. Görüntünün basına yansımasının ardından havalimanından sorumlu İstanbul Vali Yardımcısı M. Ali Ulutaş olayla ilgili olarak inceleme başlatıldığını belirtmiş.

Etiler’deki alışveriş merkezi Akmerkez’de, önceki gün saat 17.00 sularında bir şahsın uluorta namaz kılması, ses getirmiş. Ancak alışveriş merkezindeki Gilan Mücevherat ve MOS Kuaför çalışanlarının verdiği ifadeler, olayın provokasyon olduğunu gösteriyormuş.

Mersin/Tarsus'ta okul kıyafetleriyle dolaşan kızların bacaklarına, mini etekli oldukları için asit atılmış.

Ev bakmaya giden çift, “Bizde, kadını başı örtülü olmayan aileye ev kiralanmaz” denilerek kapıdan döndürülmüş.

Gerilim oluşturmak isteyen kriz tacirleri şimdi de İstanbul’un Bahçelievler semtinde sahne almış. Kimliği belirsiz kişiler apartman kapılarına “Allah” yazıp kaçmış...

Düpedüz “ajan provokatör” bile olsa bu eylemleri yapanlar, adına huzur denilen ve bizim en büyük huzursuzluğumuz olan kahrolası mevcut dengeleri bozacak şeyleri devreye soktukları için, bu tür provokasyonların artarak devamını istiyoruz. Afedersiniz kalemim sürçtü (Lapsus Calami), yani tarihimizi ve tarihî mes’ûliyetimizi hatırlamak ve hatırlatmak istiyoruz: “Türban” da bir millî sürçmedir; milletçe sürçmemizdir. Ve bir hatırlamadır “türban” da. İbda’nın dilidir!

«Bu dilden anlamayan, bir sensin!.. Kıçına kazık sokulsa belki tahammül edebilir, hattâ zevk alabilirsin de, bu dilden, bizim dilimizden kuduruyor, onun tek hecesini bile kafana inen şahmerdan sanıyorsun!..» (S. Mirzabeyoğlu, Türban ve Bizim Dilimiz, 1987)

17 Şubat 2008
(Baran Dergisi, 59. Sayı)
mim.saka@googlemail.com

RSS feed Twitter.
İsim: Email:
Blogger tarafından desteklenmektedir.