3 Şubat 2008

Hâinâne Komedya

Cennet: Devletin sahibiydiler. Kapatmalarıydı vatan. Har vurup harman savurdular. Halk, yanaşma idi bir nevî; doğal düşmandı, potansiyel hâindi. 80 yıl, elleri şeylerinde, güç gösterisinde bulundular halka.

Âraf: 28 Şubat ertesi... Biri Kayserili. Tüccar. Okumuş. Diğeri Kasımpaşalı. Sahayı ve tribünleri biliyor. Çalımı iyi. İşbitirici. “Hoca”yı bırakıp bu ikisi, bir “Hocaefendi” buldular. Çıkardılar gömlekleri. Çıktılar çıfıt çarşısına; Big Brother ile İskaryot Yahuda’nın huzuruna. Dediler: “Onlar yıprandı. Biz tazeyiz. Her türlü muameleye geliriz. Ne isterseniz veririz. Hem halk bizi sever; biz de sizi sevdiririz.”

Cehennem: GK Başkanı. Basın önünde. Başı önünde. Türban hakkında: “TSK’nin ne düşündüğünü söylemem, mâlûmu ilâm olur.” Ergenekon Operasyonu hakkında: “TSK bir suç örgütü değildir.”

Kemal’i bir antiemperyalist, Kemalizm’i bir bağımsızlık manifestosu, müslüman halkı da hâin zannedenler, beter yanıldılar... Cehennem gibi gelse de kendilerine şimdiki vaziyet, görmediler daha asıl Cehennem’i.

Dokuz katlı bir cehennem tasvir eder Dante, İlâhî Komedya’da. Dokuzuncu kata, yani cehennemin dibine hâinleri lâyık görür.

Kimdir hâin; neye göre hâin?

«Kendisini vatan hainliği ile itham edenlere şöyle demişti Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi Hazretleri: «Peygamberinden bağını koparan vatanın kendisi hâindir; onun hâini olmaz.» (Yarın, 28 Eylül 1927, Sayı: 7, Sayfa: 4) Şimdi bu yapılanma içindeki asker veya sivil, Kemalist veya değil bütün Anadolu çocuklarına sormak lâzım: Sen bir Şeyhülislâm’a bu lâfı söyletecek kadar İslâm’a düşmanlık etmişsin. Bugün eli kalem tutan müslümanlar bile 28 Şubatlar sayesinde AB’yi kurtuluş olarak görmeye başlamış. Halk, bir dilim ekmek peşinde koşarken olup biteni göremez olmuş. Sıra sana geldi işte. Asker-sivil bütün Anadolu çocuklarını tasfiye edecekler, Anadolu’yu biraz daraltacaklar (…). Mehmetçiği de mayın eşeği gibi bütün cephelere sürecekler. Seni bir tuvalet kâğıdı gibi, bir âdet bezi gibi kaldırıp atacaklar. Hangi halk desteğinle karşı durabileceksin? Elindeki silâhlar sadece halka işleyecek şekilde tanzim edilmiş senin, düşmana işlemiyor, 96 saatte yerinden zor kımıldayabiliyorsun, düşman 9 saniyede uzaktan kumandayla bütün silahlarını tesirsiz hale getirebiliyor. Yapacağın tek şey var (…) “Ben Müslümanım, Türküm!” demek ve eline tutuşturulmuş olan misyoner broşürü Kemalizm’i kaldırıp çöpe atmak ve halkla kucaklaşmak, halkın inançlarıyla, mukaddesleriyle bütünleşmek, ayağa kalkmak! Esâtir filan değil, kaskatı bir vâkıa olan bu Ergenekon’dan çıkışın tek yolu bu! Büyük Doğu İdeolocyası bunun için, bugün için yazıldı! Sen buna mecbur ve hatta mahkûmsun!» (Sen Buna Mecbur ve Hattâ Mahkûmsun, Ağustos 2002, Akademya)

«Peki elan iktidarı elinde tutan “Militer Yapılanma” ne yapacak? Halkıyla paylaşmadığı iktidarı altın tepsi içinde dış güçlere teslim mi edecek? Yoksa nasıl bir varoluş belirtecek? Tabloyu doğru okuyabilecek mi? Kendi içinde bir arınmaya gidebilecek mi? (...) Halihazırda içeriye çevrili olan namluları gerçek düşmana çevirebilecekler mi? “Yeni Dünya Düzeni”ni aşabilmek için yepyeni bir Dünya Düzeni gerektiğini idrak edebilecekler mi? Emaneti sahibine taşıyabilecekler mi? Tasfiyeciliği tasfiye edebilecekler mi?» (Tasfiyeciliğin Tasfiyesi, Temmuz 2002, Akademya)

AKP’ni İslâmcı zannedenler, müslümanların problemlerini AKP çözecek zannedenler de beter yanılıyor. Şimdiki cennetleri, cehennemleridir; başarıları cehenneme odun...

«Türkiye’de böylesi bir işgâle karşı direnebilecek yegâne güç Anadolu, yani millî iradedir! Bunun için; bu güç ve irade, AKP iktidarına göz yumulmak yoluyla hadım edilmek, teslim alınmak istenmektedir. (…) Kemalizm nasıl olsa tasfiye edilmekte olduğuna göre... Kendi gücü ve iradesi ile de bir varlık belirtemeyeceğine göre... Anadolu coğrafyasında “Anti İslâm” ve “şövenist” olan, Anadolu’nun ruh köküne dayanmayan, emperyal bir vizyonu bulunmayan hiçbir yapılanmanın hayat şansı bulunmadığına göre: “Büyük Doğu” ideolocyası ve “Başyücelik Devleti” projesi, mevcut tek seçeneğinizdir! Mevcûdiyetinizin yegâne temeli budur! Allah yardımcınız olsun!» (Millî Kuvvetler, Kasım 2002, Akademya)

Trans (Lat.): Geçmek, geçirmek; Aşmak, aştırmak

Scribere (Lat.), Schreiben (Alm.): Yazmak; Kazımak; Çentmek

Transkripsiyon: Yazıya dökmek

Müslüman ve militan bir gazeteci olarak görevimiz budur. Olup biteni ve olup bitenden hareketle olabilecekleri görmek, yazıya geçirmek... Ve aşmak, aştırmak... Baran bunun için var! Aylık, Furkan ve diğer reel ve sanal medyamız bunun için varlar... Büyük Doğu - İbda’yı bilmezden gelen, Salih Mirzabeyoğlu’nu görmezden gelen medyanın yazdıkları, kelimenin gerçek anlamıyla komedyadır!

Komedya (E.Yun.): Kaba saba, gürültülü patırtılı bedevî eğlencesi

«“En büyük cezaya çarptırılan, şu yukardaki ruh” dedi ustam, “İskaryot Yahuda; başı ağzın içinde, çırpınan ayaklar boşlukta. Baş aşağı duran iki ruhtan, kara yüzden sarkanı Brutus, gördüğün gibi, kıvranmakta hiç ağzını açmadan! İri kıyım öteki Cassius. Gece oluyor artık, gitme zamanı geldi, Gördük sayılır her şeyi.”» (İlâhî Komedya, çeviren: Rekin Teksoy, s.279.280, İstanbul, 2001)

3 Şubat 2008

(Baran Dergisi 57. Sayı)


Mustafa Saka

mim.saka@googlemail.com

RSS feed Twitter.
İsim: Email:
Blogger tarafından desteklenmektedir.