Millî Görüş cemaatinden biri telefon etti (20.2.2008), televizyona bakmamı, Yaşar Nuri’nin Tv5’te konuşmakta olduğunu söyledi. Türk kanallarına bakma imkânım olmadığı için, ne konuşuyorsa kısaca özetlemesini rica ettim. Ilımlı İslâm diye birşeyin olmadığını; Ilımlı İslâmcıların tevbe etmeleri, iman tazelemeleri ve bu arada yaptıkları ibadetleri de kaza etmeleri gerektiğini söyüyormuş. “Doğrudur! Lâkin, Yaşar Nuri, önce kendisi yapsın bu dediklerini; tevbe etsin, iman tazelesin ve ibadetlerini kaza etmeye başlasın” diye cevap verdim.
Bu dünyada “Kemalizm”den daha pespâye bir inanış var mıdır acaba?
Malesef var. Amerikancı alçaklığın başörtülüsü ve namazlısı var malesef. Bunun ne denli iğrenç bir şey olduğu, Yaşar Nuri’ye (Halkın Yükselişi Partisi’ne) ait internet adresinde görülebilir.
“Batı yüzyıllarca önceden Osmanlı’yı yıkmak için stratejiler geliştirmiş” imiş. “Yapılan incelemelerde, Osmanlı’yı yıkmanın en önemli yollarından birinin ibadetin Türkçe değil Arapça olması gerektiği birçok defa bazı misyoner yazarlar tarafından değişik tarihlerde yazılan kitaplar ile saptanmış” imiş. “Dikkatinizi çekerim, bu fikirler Hıristiyanlara ait , aynı zamanda bizdeki irticacılara ait” imiş. “Bunu söyleyen oryantalistler, İngiliz Arnold Toynbee ve onun izinden gidenler Amerikalı Samuel Huntington ve Alman Udo Steinbach” imiş. “Bunların Müslümanlara karşı ve özellikle Müslüman Türklere karşı bakışları son derece olumsuz” imiş. “Cumhuriyetçi, laik Türkiye’den ve Kurucusu Atatürk’ten âdeta nefret etmekteler” imiş. “Çünkü dünya insanlarına karşı sunmak için vitrine koymak istedikleri; kötü pis terörist islam imajına aykırı laik demokratik bir İslamiyet örneği şu anda bir tek Türkiye’de var olmakta” imiş. Alman “Udo Steinbach’ın ana stratejisi, Türkiye’deki yaşanan Kuran’daki İslam’ı İslam dışı göstererek, İslamiyet’i temsil yetkisini bir Hıristiyan olarak!!, İran gibi geleneksel-siyasal hurafe dininin tekeline vermek” imiş. “Bu nedenle Cumhuriyet Türkiyesi’nin bilim- akıl- çağdaşlık üçgeniyle kucaklaşan aydınlıkçı İslam anlayışının İslam dışı olduğunu iddia etmekte” imiş. “Bu noktada nereye vurması gerektiğini çok iyi bilmekte” imiş. “Hedefi ustalıkla ve tam isabetle belirlemiş” imiş: “MUSTAFA KEMAL ATATÜRK”. “Udo Steinbach Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili değerlendirmelerine Taliban mollalarının da imza atmaları kesin” imiş. “Temel ithamı şu” imiş: “Atatürk hilafeti kaldırarak İslam’a öldürücü bir darbe vurdu. (1996)” “İslam’ın darbe yemesinden Hıristiyan Alman Udo Steinbach niye bu kadar kahırlanıyor??” imiş. “Bizim irticacılar ne kadar sevinseler az” imiş. Adam aslında gizli Müslüman galiba!!!” imiş... “Çözüm: İbadet Türkçe olmalı, halkımız ne okuduğunu anlamalı” imiş. “Haçlı Sömürgecilerin Kur’an dışı din olan İrtica’yı niye desteklediği, ilköğretimden başlayarak, üniversiteye kadar her öğrenciye öğretilmeli” imiş. “Herkesin bu konuda eğitimli ve bilgi donanımlı olması gerekmekte” imiş. “Çünkü Haçlı Savaşı mantığı asırlar sürebilecek bir saldırı tarzı” imiş. [1]
Yuh!!!
Kemalist Tamer-Andrea Bacınoğlu çiftinin kaleme aldıkları “Modern Alman Oryantalizmi – Alman yayıncılığının Türkiye Tablosu” isimli bir kitap var bu konuda; “The Making of Turkish Bogeyman – A Unique Gase of Misrepresentation in Germen Journalism”. [2] Üşenmemiş bu karı-koca, ciddi bir Almanca kaynak taraması yapmışlar. Bunların eşek yanını seviyorum; iyi malzeme taşıyorlar. Mezkûr kitaptan, Almanların İslâm, Hilâfet ve Kemalizm hakkındaki değerlendirmelerini ihtiva eden bu zengin malzemeden bir demet arzediyorum ilginize...
…
Müslümanlığa geçen Alman diplomat Murad Wilfried Hofmann, hac için gittiği Suudi Arabistan'da "asil Bedevîler" keşfetmişti: "Araba harekete geçtiğinde, Medineli protokol memurları birer aristokrat siluet gibi yolun iki tarafına dizildiler. Her mimikleri, her adımları asil ve temkinli. Hepsi de uzun boylu ve hafif eğri kartal burunlarıyla insanı cezbeden bir profile sahip". [3]
Nazi coğrafyacılarından Lesch de, "Kuzey Arapları" dediği Hicaz Bedevilerini, "Musevîlerin tersine, kavisli burunlu ve güzel insanlar" olarak övüyordu. [4]
Alman Federal İç İstihbarat Dairesi’ne İslâm danışmanlığı yapan Karl Binswanger, Türk İslâmı’nın, "İslâmın inanç esaslarından kopuk bir devlet İslâmı", Kemalist reformların da "Müslümanlara saldırı" olduğunu söylüyor. [5]
Türkiye'de ulus anlayışının "baştan itibaren sadece Sünnî mezhebine mensup Türk kökenliler"i kapsadığı; bu "hayalî yapıda, Alevîlere ve farklı kökenden diğerlerine yer olmadığı" iddiasıyla Alevî inancına mensup Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına "etno-kültürel azınlık" statüsü veren Alman uzmanlar, "Sünnîler"in de Türk devleti tarafından temsil edilmedikleri kanaatindedir. “Türkiye Cumhuriyeti'nin Alevî karşıtı doğası, Cumhuriyet'in sözde Sünnî ağırlıklı yurttaş anlayışıyla kanıtlanmak istenirken; Sünnî karşıtlığı da, Cumhuriyet'in İslâm’a ve İslâmî kurumlara düşmanlığıyla belgelenmektedir”. [6]
Kemalistler, Alman doğubilimcisine göre, "baştan itibaren İslâm’ın ayrılmaz bir parçası olan Hilâfet’i ilga etmekle, İslâm’a öldürücü bir darbe vurmak istemişlerdir. [7]
Cumhuriyet'in Hilâfet’i kaldırmakla "İslâm’a ihanet" ettiğini iddia eden Alman oryantalizmi, Mustafa Kemal'in, "aslında Müslüman" olmadığını da "belgelemiş" durumdadır: "Her ne kadar Atatürk kendisini birçok kez Müslüman olarak tanımlamışsa da, 1924 yılından itibaren bu dinin gereklerini yerine getirmemiştir". [8]
Hilâfet’in İslâm’ın ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda, çağdaş Alman oryantalizmi ittifak halindedir. [9]
"İslâm’da din ve devlet birbirinden ayrılmaz bir bütündür". [10]
Türkiye Cumhuriyeti'nin sözde "din düşmanı" bir ideolojik temele dayandığı tezinde, Alman oryantalizmiyle radikal dincilik tekrar bir araya geliyor. Atatürk bu tezin sahiplerine göre, "kadınlarla kolay ilişkiye giren ve rakıdan hoşlanan", hatta "içe içe zıkkımlanan", "1924'ten itibaren İslâm dininin gereklerini yerine getirmeyen bir mürteddir", Alman devlet televizyonu ZDF'in "Orta Doğu uzmanı" da, Atatürk'ün "imansız general" olduğu görüşündedir. [11]
Aşık Veysel'in Atatürk'ten "Türkiye'nin ihyası" diye söz etmesi, bayan doğubilimci Gisela Kraft’ı rahatsız etmiştir. Alman doğubilimciye göre Kemalizmle birlikte "Tanrı kaybolmuş gitmiş, zira ona ne zaman varmış, ne de vesile". [12]
Renate Kreile, "çağdaşlaşmayla birlikte (Modernisierung) kadının geleneksel nüfuz alanından mahrum bırakıldığını" iddia edebilmektedir. [13]
Bir başka Alman doğubilimciye göre, "ulus devletler, tepeden inmeci reformlarını, özellikle de kadın/erkek eşitliğini, sırf geleneksel yapıları kırmak için araç olarak kullanmışlardır. Kadınlar, kadın/erkek eşitliği yüzünden, nisbî nüfuzlarını da tamamen kaybetmişlerdir. [14]
"Pozitivizm, Türkiye'yi kendi kültür dairesine yabancılaştırmıştır. Başta Türkiye olmak üzere, İslâm ülkeleri ancak bilimi İslamî temellere oturtarak gelişmelerini sağlayabilirler". [15]
CDU vakfının Türkiye temsilcisi Wulf Schönbohm, sekiz yıllık kesintisiz eğitim reformunun arkasında "İslâm düşmanlığının yattığını, "Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan beri, İslâm’ın inanca ilişkin buyruklarını ve dinî duyguların ifadesini diskrimine ettiği"ni bizzat vakfın dergisinde açıkça ifade edebilmiştir. [16]
"Kemalizm hiç kuşku yok ki, demokratik bir sistem değildir. Kemalizm totaliter özellikler taşımakta olup, sadece İslâm’la alâkasını kesmiş insanlarca hazmedilebilir. Zira Kemalizm dinsel bir olgu olup, Türk anayasasında dokunulmaz, değiştirilmez bir miras olarak korunmaktadır. Bunun dünya anayasalarında bir eşi yoktur. Böyle bir sistemin gözünde bütün dinler, mutlaka mücadele edilmesi gereken rahatsızlık verici rakiplerdir". [17]
Eski Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel "Almanya'nın en saygın gazetesi"nde yayımlanan bir yorumunda "sempati duyduğu"nu iddia ettiği İslâm’ı şöyle tanımlar: "Bizde aydınlanmadan beri yerleşmiş olan din/toplum ve din/devlet ayrımı İslâm’a kesinlikle yabancıdır". [18]
“Sadece iki tür Müslüman olabilir: Şeriat’a tam bir kararlılıkla bağlı imanlılar ve Şeriat’a çağdaş bir yorum getirmek isteyen reform müslümanları". [19]
"Demokrasi İslâm’a aykırıdır, zira İslâm’da egemenlik halkın (demos) değil, sadece Allah'ındır". [20]
“Kemalist eğitim diktatörlüğü, son derece sert resmî dayatmalarla, duygusal/manevî ihtiyaçların İslâm kanalıyla açıktan tatminini imkânsız kılmıştır.” [21]
Mustafa Kemal İslâm'ı küçümsemiş ve Batı'nın uygarlık düşüncesi, onun halkının güçlü metafizik ihtiyaçlarını devamlı bir surette tatmin edememiştir." [22]
“Türban yahut tesettür İslâm’ın bir emri, hatta Müslüman kadının namus sembolüdür.” [23]
"İslâmî giysi, Müslüman kadınları gayrimüslim kadınlardan ayıran en önemli semboldür. Atatürk döneminde İslâmî giysiyi kamu yaşamından uzaklaştırma teşebbüsleri, Müslüman kimlik anlayışına ağır bir saldırıydı". [24]
"Çok eşliliğin kadın-erkek eşitliğini illâ tehlikeye düşüreceği söylenemez. Nasıl tek eşlilik Hristiyanlık tarihinde kadın-erkek eşitliğinin garantisi sayılamayacaksa, İslâmî çok eşliliğin de bunun tersine neden olacağı söylenemez." [25]
"Çok eşliliği ahlâk dışı olarak nitelemek saçmadır. Başka insanlar, bizimkinden farklı bir ahlâk anlayışına sahipler diye, ahlâksız mı olacaklar!" [26]
Bu çerçevede savunulan bir başka tez ise, Kemalizm'in "kadın-erkek eşitliği konusunda da iflâs ettiği"dir. Bu "iflâs"ın sebebi, "Türk kadınının sözde yasal eşitliğiyle kökünü İslâm’dan alan ve kadının eş ve anne rolünü ön plâna çıkaran ideoloji arasında kalmasıdır". [27]
“Sekülerizm dünya çapında önemli bir rol oynamamaktadır ve bu özellikle, dinin politikadan ayrılması düşüncesinin asla yerleşmediği İslâm dünyası için geçerlidir.” [28]
“Diyanet işleri Başkanlığı, Türkiye'de İslâm’ı ezmek üzere kurulmuş bir dairedir.” [29]
“Kendisini Türkiye'nin Batılı eliti olarak gören, kendilerine uymayan her şeye 'irtica' adını takan bu kültür Müslümanları, dinlerinin kurallarını pervasızca aşağılamayı özgür ve aydın olmak sanıyorlar.” [30]
“İslâm ülkelerinde, radikal İslamcı grupların önünde sonunda yönetimi ele geçirecekleri dikkate alınarak, bu örgütlerin temsilcileriyle daha bugünden diyaloga girilmelidir.” [31]
…
Bütün Almanlar böyle düşünmüyor kuşkusuz. Ve Türkleri yakmaya başlayan bugünkü Almanya, yukarıdaki kanaatlerin sahipleri tarafından yönetilmiyor! Alman ırkının, kripto yahudiler tarafından yozlaştırılmasına mani olmak için okullarda Alman ve Musevî çocukları ayrı sınıflarda okutmayı teklif edenlerin [32] korkuları ne derece gerçek oldu acaba?!
28 Şubat 2008
Bibliyografya:
[1] http://www.hyp.org.tr/haber.asp?hid=2368
[2]http://www.1001kitap.com/Guncel/Tamer_Andrea_Bacinoglu/modern_alman_oryantalizmi
[3] Murad Wilfried Hofmann: Reise nach Mekka. Ein Deutscher erlebt den İslam, s.18, München 1996.
[4] Walter Lesch: "Arabien. Eine landeskundliche Skizze", s. 80, Mitteilungen der Geographischen Gesellschaft, c. 24, fasikül 1,1931.
[5] Karl Binswanger: "Türkei", Der Islam in der Gegenwart, s.212-220, München 1989.
[6] Karin Vorhoff: "'Let's Proclaim Our History and Culture!' Imagining Alevi Community in Contemporary Turkey", Wl, 2/1998, s.228 v.d.
[7] Udo Steinbach: Die Türkei im 20. Jahrhundert, a.g.e., s.60.
[8] Renate Kreie: Renaissance des Islam, a.g.e., s.27. Bayan Kreile, Tübingen Üniversitesi'nde "siyaset bilimi" okutan bir oryantalisttir.
[9] Peter Heine: "Chalifat", Adel Theoder Khoury, Ludwig Hagemann, Peter Heine (yayımlayanlar): lslamlexikon, c.2, s.441 vd., Freiburg 1991; Werner Ende: "Kalifat", Klaus Kreiser & Rotraud Wİelandt (yayınlayanlar): Lexikon der islamischen Welt, s. 148, Stuttgart 1992.
[10] Ulrich Haarmann: "Christentum und Islam", a.g.e., s.55.
[11] Udo Steinbach: Die Türkei im 20. Jahrhundert, a.g.e., s.99. / Renate Kreile: Renaissance des Islam, a.g.e., s.27. / Marcel Pott: Allahs falsche Propheten. Die arabische Welt in der Krise, s.235, Bergisch Gladbach 1999.
[12] Gisela Kraft: "Zum Gottesbegriff in der türkischen Lyrik der kemalistischen Aera", Wl, XXIII-XXIV (1984) s. 106-108.
[13] Martin Beck Orient, 1/1998, s.137.
[14] Renate Kreile: Politische Herrschaft, Geschlechterpolitik und Frauenmacht im Vorderen Orient, 8. Bölüm, PfaffenWeiler 1997.
[15] Peter Heine: Der Islam atıf dem Weg in das 21. Jahmundert, Referat am 23. April 1998 in Erfurt, s.10, Weimar1999.
[16] Wulf Schönbohm: "Zur politischen Situation und Entwicklung in der Türkei" KAS/Auslandsinformationen, 8/1997, s.49 v.d.
[17] M. Salim Abdullah: Götterdaemmenıng, Moslemische Revue, Temmuz/Eylül 1997, s.129.
[18] Klaus Kinkel: "Nachbar Islam", FAZ, 8.2.1999.
[19] Friedrich Wilhelm Graf: "Vorstaatliche Freiheitsrechte", Evangelische Kommentare, 9/1998, s.525.
[20] Ulrich Brack: "Fundamentalismus öder die Rache Gottes an der Moderne", Evangelische Aspekte, 4/1997, s.8.
[21] Gustav Adolf Sonnenhol: "Kemal Atatürk heute", Sûdosteuropa Mitteilungen, 3/1980, s.12.
[22] Gostav Adolf Sonnenhol: "Die Türkei und Europa", Sûdosteuropa Mitteilungen, 4/1985, s.11.
[23] Peter Heine: Konflikt der Kulturen, a.g.e., s.139.
[24] Rita Breuer: Familenleben im islam, s.86, Freiburg 1998.
[25] Reinhard Leuze: Christentum und islam, s.346, Tübingen 1994.
[26] Franz Cari Endress: Die Türkei. Bilderund Skizzen von Land und Volk, s.69, München 1917.
[27] Udo Steinbach: Die Türkei im 20. Jahmundert, a.g.e., s.347.
[28] Wolfgang Günter Lerch: "Die Zeichen der Islamischen Republik", FAZ, 25.08.1979.
[29] Augustinus Graf Henckel von Donnersmarck: Der Islam in der Bundesrepublik Deutschland, s.194, Aschendorf-Münster 1986.
[30] W.G. Lerch: "Bild oder Wirklichkeit", FAZ, 13.03.1998
[31] Peter Heine: Konflikt der Kulturen, a.g.e, s. 169.
[32] Gerhard Kittel: Judenfrage, s.40-69, Stuttgart 1934.