Cevat Fehmi Başkut’un (1905-1971) “Buzlar Çözülmeden” (1964) adlı oyunundan sinemaya uyarlanan, ilkinde Fikret Hakan’ın, ikincisinde Kemal Sunal’ın başrolünü oynadığı filme benzer bir süreç yaşıyor Türkiye.
1965'de, aynı isimle filme alınan bu oyun, 1986'da “Deli Deli Küpeli” ismiyle tekrar çekildi. Zaman, “1960 İhtilâli dönemi”dir. Mekân ise, kar ve buz yüzünden yolları kapanmış bir Anadolu kasabası. İhtilâlcilerin bu kasabaya atadığı kaymakam, yanındaki jandarma komutanı ile beraber yerleşik düzeni yoksullar lehine biraz değiştirir. Buzlar çözülüp de gerçek kaymakam gelince filmin sonunda, halkın teveccühünü kazanan bu kaymakam ile yanındaki jandarma komutanının tımarhane kaçkını deliler olduğu anlaşılır.
Bu filmin üçüncü versiyonu diyebiliriz yaşanan sürece...
Senaryosu ecnebîlerce yazılan bu sürecin “deli kaymakam” rolünü Tayyip oynuyor. “Jandarma komutanı” rolünde ise emniyetteki ve ordudaki Fethullahçı yapılanma var. Filmin adı: “Bunlar Çözülmeden”. Sponsorlar: AB-ABD-İsrail.
Müslüman Anadolu insanının Kemalizme ve Kemalist oligarşiye duyduğu kin ve nefreti iktidara tahvil etmeyi iyi becerdi AKP; seçimleri böyle kazandı.
Ve sanki işlerin iyiye gitmekte olduğunun, birşeylerin çözülmekte olduğunun işaretleri geliyor şimdi; çözüldü, çözülecekmiş gibi meselâ PKK, Türban ve Devlet içindeki çeteler...
PKK, Türban ve Devlet içindeki çeteler değil hâlbuki, Türkiye’nin problemi.
İki temel meselesi var Türkiye’nin: İslâm ve Kürt meselesi!
Ve bir de, bu iki meselenin muhâfızı bir mesele; bu iki meseleyi çözmeye yeltenecek olanlar olursa başlarını ezmeye hazır Derin Devlet.
Deli Kaymakam Tayyip, “Jandarma Komutanı” rolünde Fethullahçı asker ve emniyet mensuplarını yanına alarak “derin devlet”in üzerine gidiyor şimdi.
“Vay be, helâl olsun Tayyibe!”
Yıllardır Kemalizm’in jopunu ve b.kunu yemiş bir halkın ilk elde böyle heyecanlanması gayet normal. Anormal olan, İslâmcı medyanın heyecanıdır.
Gerçek İslâmcı medyayı Baran temsil ediyor; bize düşüyor gerçeği yazmak!
Yazıyoruz: Deli Kaymakam Tayyip, “Derin Devlet”i bir takım sığ adamlara ve gariban tetikçilere indirgeyerek çözmeye çalışıyor.
Derin Devlet, İncirlik’teki Amerika’dır.
Derin Devlet, Aselsan’daki İsrail’dir.
Derin Devlet, Gaziantep’te müslümanları sorgulayan CIA’dır, MOSSAD’dır.
Çözsene!
“Biz bunların silâhını alalım, ama bunları ülkemizden atalım” diyebiliyor mu Deli Kaymakam? “Biz Batı’nın sadece ilmini alalım, ahlâksızlığını almayalım” meâlinde çoktan aşılmış lâflarla ucuz kahramanlığa oynuyor. Dinsizin hakkından imansız gelir hesabı, Ahmet Hakan’a havâle ediyoruz kendisini:
«Başbakan İçin Batı Dersleri. Ders Bir: Batı’nın ilmini, sanatını almak, buna karşılık ahlakını almamak ne yazık ki olanaksızdır. Ahmet Ağaoğlu’nun yüz yıl önce dediği gibi "medeniyette vahdet" diye bir şey vardır. Yani bu iş "şunu alalım, bunu almayalım" şeklinde bir "market alışverişi"ne benzemez. Alacaksan toptan alacaksın, almayacaksan toptan almayacaksın. Ders İki: Sizin "Batı, Batı" dediğinizin adı, 19. yüzyıldan beri modernliktir. Yani Batı kültürü, Avustralya’nın yerel kültürü gibi değildir. "Evrensellik" iddiasındadır. Kendi ahlakını üstün görür ve yeryüzünün bu ahlak anlayışına erişmesi için canla başla savaşır.» (Ahmet Hakan, Hürriyet, 27.1.2008)
“Derin Devlet”i bir takım sığ adamlara ve gariban tetikçilere indirgeyerek çözmeye çalışan Deli Kaymakam Tayyip, İslâm meselesini de türbana, Kürt meselesini ise PKK’ya indirgiyor.
Türkiye’nin İslâm meselesi “türban”dan ibaret olmadığı gibi, Kürt Meselesi de PKK demek değildir.
Evet, bu kadarı bile büyük bir şeydir, kâfîdir. Çözüm olarak değil, çözülmeye sebep olarak kâfîdir! Türkiye’nin aslî meselelerini türbana, teröre ve çetelere indirgeyerek çözmeye kalkmak dahî, Türkiye’nin çözülmesi için kâfidir!
Daha ne olsun?!
«Kürt, Lâz, Arap, Acem, Bulgar, Yunan meselesini çözmüş bir devletti Osmanlı; çözümün adı Osmanlı, kaynağı İslâm idi. “Osmanlı Çözümü”nü çözdükten sonra çözüm diye yerine koyduğu ne varsa İngiliz’in, “nihâî çözüme dek çözümsüzlük” şiârıyla konuldu. Osmanlı’nın devamı olmadığı gibi, muâdili veya muarızı bir devlet de değildir TC; hatta devlet değildir; çözümsüzlük sürecini aşmak üzere kurulmuş “devletsi” bir köprüdür; “köprü devlet”! Nihâî çözüm, İslâm’ın Anadolu’dan tasfiyesidir; Endülüste başarı ile gerçekleştirdikleri “Yeniden Haçlılaştırma”yı (Reconquista) Anadolu’da da başarmaktır. (...) Nihâî çözüme yaklaşıldıkça, yani Türkiye’nin çözülme vaktinin geldiğine kânî olundukça, her biri Türkiye’yi çözmek üzere çözülecek meselelerdir.» (M. Saka, Muhtasar Türk-Yunan Meselesi, Aylık 40)
Evet, Türkiye’nin iç (!) meseleleri olan PKK, Başörtüsü ve Devlet içindeki çeteler de, nihâî çözüme yaklaşıldıkça, yani Türkiye’nin çözülme vaktinin geldiğine kânî olundukça, her biri Türkiye’yi çözmek üzere çözülecek meselelerdir.
Türkiye’yi çözer bu çözümler.
Bütün tarafları çözer.
Ama çözeni de çözer.
Buzlar çözülür...
Ve gelir gerçek çözüm!
27 Ocak 2008
Mustafa Saka