Baran’ın 42. sayısı elinize geçene kadar, yani siz bu “Dilemmâ”yı okuyana kadar, Kuzey Irak’ta olacak belki TSK!
PKK’nın bugünkü (21 Ekim) açıklamasına inanacak olursak: “ Güney Kürdistan’a giren Türk Ordusu (dün gece) geri püskürtüldü. Sınırın sıfır noktasında bulunan Şûkê, Ertis, Şatunis, Satê ve Stûnê köylerinden Güney Kürdistan’a giriş yapan Türk ordu güçleri, gerilla güçlerimizin büyük direnişi ile karşılaşmıştır. Aralıksız devam eden çatışmalar, Oremar alanının tümüne yayılmıştır. Yaşanan bu çatışmalarda Türk Ordusu’na ağır kayıp verdirilmiş ve ilerlemeyi durdurularak geri püskürtülmüştür. Bozguna uğratılan Türk ordusunun basında iddia edildiği gibi 16 askerden daha fazla asker öldürülmüş ve yaralanmıştır. Ayrıca yaşanan çatışmalarda çok sayıda asker de gerillalarımız tarafından esir alınmıştır. Yine bu çatışmalarda birçok askeri malzeme de ele geçirilmiştir.”
HPG Anakarargah Komutanlığı’nın bu açıklaması ile TSK açıklaması arasındaki mühim fark, çatışmaların sınırın ne yanında olduğundan ibarettir, gerisi tafsilattır; ve her hâlükârda TSK adına onur kırıcıdır.
Sözde Irak Devlet Başkanı Celâl Talabani de, “PKK önderlerini Türkiye’ye verecek misiniz?“ sorusunu, muhatabının (TC) onurunu kıracak şekilde cevaplamış, “Biz hiçbir Kürd’ü Türkiye’ye teslim etmeyiz, hatta bir kediyi bile!” demiştir.
Problem neydi?
Neyi halletmek istiyordu TC?
PKK Türkiye’dedir ve PKK’yi ortaya çıkaran ve hâlâ yaşatan şartlar yok edilemedikten sonra, Kuzey Irak’a yapılacak askeri operasyonlarla bir miktar zayiat verdirilebilir, fakat problem yok edilemez!
Her selim aklın mâkûl bulacağı bu bedihî gerçeğe rağmen, kanaatimce Kuzey Irak’a girilecek ve öyle zannediyorum, hükümetler başta olmak üzere rejimler, kurumlar ve sınırlar değişecek bu coğrafyada!
Girip girmemek bir irade işidir ve bu irade TSK'nın veya AKP hükümetinin elinde de değildir.
TSK’yı Kuzey Irak’a sokarak, oradan Büyük Savaş’a dahil olmasını isteyen irade ABD-İsrail ise eğer, 24. Dilemmâ’da yazmıştık bu “Alçak Senaryonun Gerisi”ni: «... ve Türkiye, elli bin kişilik bir kuvvetle Irak’a girer. Bütün mevcûduyla da girse, Türk Ordusu Kürtlere bir güzel dövdürülür. Taraflar, Amerika hakemliğinde masaya oturtulur. “En kebap anlaşma askerlerle yapılır” fehvâsınca, Türkiye’yi bölen anlaşma TSK ile yapılır. Kürtler de, Türkler de “Kurtuluş Savaşı” der bu savaşa. Kürtler bağımsız(!) Kürdistan’a kavuştukları için, Türkler de Kürtlerden kurtuldukları için, resmî bayram günü ilân ederler bugünü. Bu barış, Lozan gibi “zafer” sayılır her iki tarafça. Bağımsız(!) Kürdistan ile küçük ama mutlu(!) ve müreffeh(!) yeni Türkiye için resmî tarihler yazılır. Türkiye ile Kürdistan arasında, 1930 Ankara (Türk-Yunan) Anlaşması’na benzer bir dostluk anlaşması imzalanır vs... Senaryo budur. Skenē (EYun): Çardak; Gölgelik; Sahne. Scénario (Fr): Senaryo. Senaryo: Bir oyunun sahnelerini anlatan metin. Mise+Scéne(Fr): Mizansen. Mizansen: Sahneye koyma. Pro (Yun): Ön. Iacere (Lat): Atmak. Proje: Öne atılan; Öne sürülen; Öngörülen. Projeksiyon: Perdeye film yansıtma; Öne ışık tutma; Öngörme. TSK’daki ve sivil bürokrasideki başka kliklerle, başka masalarda, başka senaryolar da üretiyor Amerika... Bütün senaryolarda, kışlanın dışında rol düşüyor TSK’ya. Fakat yarım kalıyor bütün senaryolar. TSK dışarı çıkıyor ve kopuyor film. Öngöremiyorlar ötesini. Öngörülerine güvenemiyorlar. Öyle veya böyle kışladan çıkacak TSK! Çıkıp halkla savaşırsa yenilecek; Amerika ile savaşırsa yenecek. Bir dilemmâ değil bu; Büyük Doğu’ya çıkar iki yol da!»
Vae Victis (Veyl Mağlûba!), öyle ise!!!
Bir rejimin askerî başarısızlığı ile, o rejimin devrilmesi arasında, kesin olmasa da ciddi bir paralellik bulunuyor.
Savaşlar bazen devrimlere yol açabiliyor.
Devrimlerin bir çoğu savaşlardan yol bulabiliyor; savaşların beklenmedik neticesi olabiliyor devrimler.
Devletler tarafından başlatılmış olan bir şavaş, devletler tarafından bitirilemeyebiliyor; yani savaş, kendisini başlatan devletleri bitirebiliyor!
Devrimler Tarihi böyle söylüyor.
Halkın mevcut rejimden hoşnutsuzluğu çok önemli olmakla beraber, devrim için yeterli olmayabiliyor.
Halkın bu hoşnutsuzluğunun yanında, rejim bekçilerinin de mevcuttan memnuniyetsiz olması gerekiyor.
Rejim bekçilerinin mevcuttan memnuniyetsizlikleri demek, en azından reform mecburiyeti hissetmeleri anlamına geliyor; mevcutta bir değişiklik yapmadıkları takdirde adım atamaz, kıpırdayamaz hâle gelmeleri, tıkanmaları demek oluyor.
Aslında tarafların iradesinden ve elle tutulur etkilerden hayli bağımsız olarak olgunlaşan bu objektif şartlar bir “vesile” (etwas bewegt) ile de taclandıkları takdirde, rejim değişikliği gerçekleşiveriyor.
“Zamanı gelmiş bir fikri kimse engeleyemiyor!”
‘Tiyatro Bitti’yse, sahneden çıkıyor oyuncular; ve ecnebiler, Latince ifade ediyorlar bu durumu: Exeunt Omnes!
Mustafa Saka