Abdullah Öcalan’ın eski avukatı, yeni milletvekili DTP’li Hasip Kaplan: «DTP olmazsa, bölgeye İslâm hâkim olur!»
DTP’li milletvekili Sırrı Sakık: «(İbneliği) ölümüne destekleriz.»
«Yazar Murathan Mungan’ın da aralarında bulunduğu “Barış Meclisi” üyelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde DTP’ye destek ziyaretinde, “gay belediye başkanı diyaloğu” yaşandı. ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras, kendisiyle görüşmeye gelen “Kızıl Danny” lakaplı Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu Eş Başkanı Daniel Cohn-Bendit’i, “gay” olduğunu gizlemeyen ünlü yazar Murathan Mungan ile tanıştırdı. Bu tanışma, İstanbul için sürpriz bir sonla noktalandı. DTP Grup Başkanı Ahmet Türk ve birkaç DTP milletvekilinin de tanıklık ettiği bu buluşmada, Bendit’in, “Eğer Türkiye’nin AB’ye katılması söz konusu olacaksa, günün birinde Paris, Berlin gibi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın eşcinsel olabileceğine şimdiden kendinizi hazırlayın” sözleri gündeme geldi. Bu sözler üzerine Murathan Mungan, “Ben adayım” dedi. Toplantı sonrası Meclis kulisinde Mungan’ın adaylığını değerlendiren Uras, önce, “Keşke olsa... Murathan Mungan’ı sol da destekler” dedi. Ardından, yanındaki DTP milletvekili Sırrı Sakık’a dönen ÖDP Genel Başkanı Uras, “DTP desteklemez mi?” diye sordu. Sakık, Uras’ı, “Ölümüne destekleriz” diyerek yanıtladı.» (23 Kasım 2007, Milliyet)
Bu lâfları ve dahasını, başta Kemal olmak üzere, Türk siyaset ve ordu adamlarından da çok duyduk ve duyuyoruz hâla.
«Türkler/Kürtler, İslâm yüzünden geri kaldı! AKP/DTP olmazsa, Türkiye’ye İslâm hâkim olur.»
İfadeler aynı, ifade kalıpları aynı, maksat aynı! Çünkü dünyada, (yazılı olmayan bir hukuk gereği) resmen dayatılıyor İslâm’dan uzaklaşma; ve ölümüne destekleniyor ibnelik! “Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı”(!), bağımsızlıklar(!) ve iktidarlar(!) dahî bu temelde bahşediliyor.
Ahbeslerin işte bu temelde, İslâm’ı inkâr ve ibnelik temelinde bağımsızlık kazandığını gören Mehdi Zanalar, Hasip Kaplanlar, Sırrı Sakık’lar da Müslüman Kürd’ü dinsizleştirmeye çalışıyorlar ve ölümüne destekliyorlar ibneliği.
Türk’ün ve Kürd’ün düştüğü bu hâl, cadılar tarafından kurbağa hâline getirilen prens masalıyla bire bir örtüşmez kuşkusuz; çünkü masal değil, zehir zakkum bir gerçek bu!
Bir zamanlar yedi güzel kızı olan bir kral varmış. Kralın kızları, güzel günlerde sarayın bahçesinde altın topla oynamaya bayılırlarmış. Bir gün, en küçük kız topunu havaya atmış ve altın top göle düşmüş! “Topum gitti!” diye ağlamış kızcağız. “Ben senin topunu getiririm,” demiş gölün kıyısında güneşlenen bir kurbağa; “ama benimle yemeğini paylaşacağına ve beni yatağına alıp öpeceğine söz verirsen,” diye eklemiş. “Tamam” demiş kız. Kurbağa suya dalıp kendisine altın topu getirir getirmez sözünden caymış fakat, koşarak saraya kaçmış. Akşamleyin kral ve ailesi sofraya oturmuşlar; tam yemeğe başlamak üzerelerken, kapıdan bir vrak sesi gelmiş. Kral meraklanmış, " Kim o?" diye sormuş. Bunun üzerine, kurbağaya verdiği sözü babasına anlatmak zorunda kalmış küçük prenses. “Söz verdiysen yapacaksın,” demiş kral. Prensesin iğrenen bakışları altında, yer verilmiş sofrada kurbağaya. Yemekten sonra tek başına yatağına yönelmiş kız. Kurbağa masadan, “ya ben ne olacağım?” diye vıraklamış. “Söz verdiysen yapacaksın” diye yinelemiş kızına, kral. Prenses, kurbağayı yanına alıp odasına götürmüş istemeye istemeye. Ve gözyaşları içinde yatağına almış kurbağayı; öpmüş. Tam o anda, yakışıklı bir prense dönüşmüş kurbağa; “korkma” demiş, “bir cadı beni kurbağa yapmıştı ve bu büyüyü ancak bir prensesin öpücüğü bozabilirdi”.
Onlar ermiş muradına da; bize ne olmuş?!
Fazilete nisbetle bakarsak bu masala... Altın top: Ruh, kâlp. Göl: Nefsin emirleri, günah deryâsı. Kurbağa: Haramların fıtraten ve bedahetle ve terbiye ile görülebilen çirkin yüzü. Kral: Âmir nefs. Kurbağanın öpülmek sûretiyle prense dönüşmesi: Hayvanî nefsin haramlardan duyduğu süflî mutluluk...
Hazza nisbetle bakarsak... Altın top: Ego. Göl: Dış dünya ve kaçınılmaz gerçeklik, erişkinler âlemi. Kurbağa: Ahlâk ve terbiye bağlarından sıyrılıp özgürleşememiş olanların çirkin, ayıp, günah telâkki ettiği “temel içgüdü”. Kurbağa ile yatmayı emreden Kral: Süper ego. Kurbağanın öpülmek sûretiyle prense dönüşmesi: Bütün değer yargılarının, ahlâkın ve terbiyenin üstünde ve belirleyici olan “mutluluk”...
Judaizmin bir öpücüğü ile Başbakan oluveren İslâmcı(!) Tayyip dahî, “din, bir araçtır; aslolan insanın mutluluğudur” (Yani ister dinle, ister ibnelikle mutlu olunsun, yeter ki mutlu olunsun; mevzubahis olan mutluluksa, “geri”si teferruattır!) demiyor mu?!
Biz Arapları, Türkleri, Kürtleri ve diğer kardeşlerimizi öpen öpmüş bir asır önce; ve beter olmuşuz kurbağadan! Bir kere daha öpülmek isteniyoruz şimdi. Altın vuruş bu seferki.
Ya Deccal’in domuzlaştıran öpüşü!
Veya “diriltici el”i İbda’nın!
Büyük dilemmâ!!!
Mustafa Saka
25 Kasım 2007 (Baran Dergisi, 47. Sayı)