1 Ekim 2007

Mahallenin Macar Gençleri

Bir dönem Çin’den Maçin’e, Hind’den Macaristan’a ve taaa Batı Avrupa içlerine kadar at koşturan Türklere ne oldu?

Asya steplerinden kalkarak dünyanın dört yanına yayılan Hunlar, Moğollar, Sakalar, Peçenekler, Çuvaşlar, Yakutlar, Gagavuzlar, Uzlar ve diğer boylar ne oldular?

“Gök girsin, kızıl çıksın; ölüm bize toy olur!” diyen o boy boy hanlar, kağanlar ne oldu.

Doğu ve Orta Avrupa’yı tamamen alan, Paris kapılarında atını göklere süren Attila ve o koca imparatorluk ne oldu?

Ne oldu o muhteşem toylar?

“Macaristan” dediğimiz ülkenin adı Hungary; “Hun Soyu” demek...

Antropoloji bilimi, yüz yıllık bütün bilimsel çalışmalarına rağmen ırkları birbirinden kesin hatlarla ayıracak genel kıstaslar koyabilmiş değil ya; diyelim ki öyle olsa ve yüzde yüz Hun (Türk) bile çıksa şimdi Macarlar, kimse Türk diyemez Macarlara artık.

Evet, Macar vesâire oldu, o eski Türkler!

Ama niçin?!

Hâlbuki çoktular, güçlüydüler, hâkimdiler; nasıl oldu da boyun eğdiler, eridiler?!

Kültürel zayıflıkları mı idi sebep?

Azınlığın, çoğunluğa boyun eğmesi ve zaman içinde eriyip gitmesi anlaşılabilir bir şeydir; ve sayısız örnekleri var tarihte.

Meselâ: Yunan tarihçi Kostantin Paparigopulos (1515, İstanbul – 1891, Atina), Rumların, devşirme usûlü sayesinde Osmanlı bürokrasisinde önemli mevkiler edindiklerini, fakat bunun, “dinlerini feda etmek pahasına” olduğunu söylüyor. Ki, bizim bakış açımızla “feda” değil “ihtida” ise de bunun adı; sonuç itibariyle, “bir boyun eğmedir” denilebilir.

Buradan, “Osmanlı medeniyetini Türklere terketmemiz mantık dışıdır” diyerek, Yunan’a bir pâye de çıkarabiliyor meselâ Atina Panteon Üniversitesi, Tarih Sosyolojisi Profesörü ve Osmanlı Medeniyeti uzmanı Neoklis Sarris:

«Benim Yunanistan'da kabul ettirmek istediğim tezi örnek vereyim. “Resmî” diyebileceğimiz Yunan tarih tezinde, Osmanlı dönemine pek değinilmez, değinilse de yaklaşım pek yüzeyseldir. Meselâ, Osmanlı Devleti’nde (ve toplumunda) katkıları olan Elen (Rum) asıllı kişiler denildiğinde, yalnızca Bâb-ı Hümâyun tercümanlarından veya Eflak-Boğdan beylerinden bahsedilir. Halbuki sadrazamlardan, vezirlerden, yeniçeri ağasına kadar Elen (Rum) asıllı olanların sayısı en az Türk asıllı kişiler kadardır. Padişahların analarına bakılınca durum yine aynı. Bunları saymayacak olursak, kimleri sayacağız? Başka bir yönü ele alalım. Osmanlı yönetimini; kurumlarını, yani devlet ve toplum yapısını, zihniyetini bilmeden Elen (Rum) toplumunu ve Yunanistan devlet yapısını anlamak hemen hemen imkânsızdır. Osmanlı devleti bir İmparatorluk olduğundan, tek uluslu olmayıp, çok ulusludur. Tarihine Türklerin katkısı olduğu kadar, Elenlerin, Ermenilerin, Arapların, Arnavutların v.d. katkısı vardır. Bunun içindir ki Osmanlı mirasını Türklere terketmek mantık dışıdır.»

Aynı Yunan, bir bilim adamı dürüstlüğü ile, bizim başta, İslâm öncesi Türkler için sorduğumuz soruyu tersinden de sorabiliyor: “Anadolu’ya gelen Müslüman Türklerin kültür seviyeleri, o zamanki Anadolu halklarının kültür seviyesinden daha düşüktü. Yarı göçebe idiler daha. Üstelik çok azdılar, sayıca. Bu Müslüman Türkler, nasıl oldu da bütün Anadolu’yu, hem de çok kısa bir zamanda erittiler?”

«Orta Asya'dan gelen Müslüman Türklerin sayısı çok az, 30 ilâ 50 bin kadardı. Garip bir şeydir. Günümüzde de antropolojik araştırmalardan bu çıkıyor. Meselâ Normanlar var; Britanya'yı istilâ etmişler. Normanların kültür seviyeleri İngilizlere göre çok daha yüksekti. İngilizler, onları kendi potaları içinde eritti. Orta Asya'dan gelen Müslüman Türklerin kültür seviyeleri ise, o zamanki Anadolu halklarının kültür seviyesinden çok daha düşüktü. Nasıl olur, ki böyle az kişi, kısa bir zaman içinde bu kadar fazla ve üstün kişiyi eritmiş?! Bunun birçok izahı olabilir. Din, aynı zamanda siyâsî kimliktir, devletin de kimliğidir. Ve o dili de yapıyor. Yerli halklar, bir zaman kendi dillerini konuşuyor. Meselâ Kapadokyaca, dil olarak vardı, sonra Yunanca geldi. Yunanca, Latince gibi değildi, çünkü Doğu’ya daha yakındı. Yani Doğu dillerinin en kudretlisi, Yunanca oldu bir dönem. Demek ki kimlik ve dil, dinle beraber değişebiliyor. Ve din değiştirilince, milliyet de değişiyor.»

İşte tam olarak böyle bir tarihe, Müslüman Türk’ün şanlı tarihine, tarihimize öykünüyor nâmussuzlar! Bizi Macarlaştırmak istiyorlar! Anadolu’yu İslâmsızlaştırarak tarihe geçmek isteyen bu bir avuç dönmenin şu mübârek Ramazan’da koparttıkları “mahalle baskısı” yaygarası bunun için! Korktukları, Allahsız İslâmcılar değil! Onlar zaten Macar gençleri mahallenin!

«Yanlış anlamayın. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın böyle bir despotluğu istediğini, böyle bir gizli ajandayı uygulamaya başladığını ve Türkiye’yi karanlığa götürmek istediklerini düşünmüyorum. Onları tanıdığım için, böyle bir endişem yok. Ama ben, onları da aşacak bir tehlikeden korkuyorum. Tek, bir tek kişinin başlatacağı bir "dini diktatörlükten" korkuyorum.» (Ertuğrul Özkök, 18 Eylül 2007, Hürriyet)

Okey!!!


01 Ekim 2007

(Mustafa Saka, Baran 40)

mim.saka@googlemail.com


RSS feed Twitter.
İsim: Email:
Blogger tarafından desteklenmektedir.