Abidin Dino, “uyku” olarak resmetti mutluluğu. Nâzım’ın tablosundaki mutluluk ise, “1961 yazı ortalarındaki Küba” idi; “çok şükür, çok şükür bugünleri de gördüm; ölsem, gam yemem” demişti.
İnsanoğlu acâip; mutluluğun resmini yapabildiği gibi, “fayda”yı bile ölçebiliyor... “Marjinal Fayda”, en az fayda birimi, “mikro iktisat”ta.
Mübarek Ramazan münâsebetiyle, iftar sofrasından örnek verelim: Kuzu kebabı olan bir iftar sofrasındayız... Akşam ezanı okunuyor... İlk lokmadan aldığımız âzamî lezzete nisbetle, sonraki her lokmada azaldığı varsayılıyor “fayda”nın. Son lokmayı da alıyoruz ve “offf, şiştim” diyoruz... İşte bu son lokmadan alınan lezzete “marjinal fayda” deniyor. Bir lokma daha alacak hâlde değiliz artık.
Fakat, üretmek zorunda kapitalizm; tükettirmek zorunda bize!
Eski Roma’da tüy sokuluyordu boğaza, tüketimi sürdürmek için; kusuluyor ve yemeye devam ediliyordu. Şimdi de mütemâdiyen tükettirmek için, “marjinal fayda teorisi” cinsinden sayısız tüyler sokuyor boğazımıza, kapitalist nizâmın “Ar-Ge”leri ve iktisatçılar...
İktisat, Arapça bir kelime; “tüketim ekonomisi”nin tam tersine, “tasarruf etmek, harcamaları kısmak, azgınlık yapmamak, ileri gitmemek” demek!
Ekonomi de, Yunanca bir kelime; “ev idaresi” demek.
İkos+Nomos...
Evet, “idare, yasa, nizam” demek olan “NOMOS” kelimesinden geliyor, “NÂMUS”!
Alman haber dergisi Der Spiegel , nâmusun hakikatini İslâm’da bulan mühtedî Almanlara ayna(!) tuttu geçen hafta.
«Nasıl böyle biri olunabilir? Bu çocuklar, Almanya’da “Pop Star” yarışmasına katılmak varken, nasıl birer suikastçı oldular?»
Müslüman olmuş dört ünlü ismi irdeliyor dergi: Peter Schütt, Roger Garaudy, Çakal Karlos, David Myatt...
«Peter Schütt, 1939’da doğdu. Evangelist olarak vaftiz edildi. 19 yaşında katolik oldu. Alman Komünist Partisi'nin kurucu üyelerinden ve Barış Hareketi’ni örgütleyenlerdendi. 1988 yılında partiden ayrıldı. 1989’da, 50 yaşındayken müslüman oldu. Müslüman mühtedîlerle ilgili tecrübeli bir uzmanın iyi bir analizine ihtiyaç duyulduğu şu günlerde, eski komünist Peter Schütt’ün “Welt” gazetesine verdiği röportaj, bu ihtiyacı karşılamaya dönük. Schütt, “Nasıl Müslüman Oldum” başlıklı röportajda “Ben, hayatının yarısını doğru dini araştırmakla geçirmiş bir kişiden çok daha fazlasıyım. Ben, Allah izin verdiği sürece hep doğruyu araştırmaya devam edeceğim. Kendini hasbî olarak Allah’a adamış bir müslüman olabilmek için, kulaktan dolma bilgiler yetmiyor. Her gün, İslâm’a dair yeni şeyler öğrenmek lâzım.” diyor.»
«Roger Garaudy, 1913 yılında doğdu. Komünist düşünceye sahipti. Filozoftu. 1982 yılında müslüman oldu.»
«Çakal Carlos, 1949 yılında, Venezüella’nın başkenti Karakas’da doğdu. 1997'nin sonunda, ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı. Viyana OPEC baskınını gerçekleştirdi. Daha sonraları birçok masum insanın öldüğü terör eylemlerine katkıda bulundu. 2003'ün ortalarında, “Devrimci İslâm” adıyla çıkardığı kitapta, terörün sınıf çatışmalarında bir araç olarak kullanıldığını ifade etti. Ayrıca, yaptığı birçok açıklamada, Usâme bin Ladin’i ve 11 Eylül terör olaylarını desteklediğini söyledi. 2005'ten beri, Salim Muhammed adı altında, “Aylık” isimli bir dergide yazıyor.»
«David Myatt... İngiltere Ulusal Sosyalist Hareketinin önderi. Müslüman olduktan sonra Abdülaziz adını alan Myatt, “Neo Nazilikten Müslümanlığa” başlıklı makalesinde, hareketinin nedenlerini ortaya koydu. “Ülkemizin inançsızlardan kurtulması için” ibârelerinin yer aldığı yazısında, yahudiliğe olan nefretini ve mücahitlere olan hayranlığını ifade etti.»
Peki, İslâm’ı bu kadar çekici kılan ne?
«İslâm dini hakkında araştırmalar yapan Stefan Weidner, bir analizinde, “Kur’an, kendisini okuyana, bir peygamberle konuşuyormuş hissini veriyor. Bu aldatıcı ve korkutucu bir durum. Kişiye, inandığı takdirde korunacağına dâir büyük sözler veriliyor. İslâm’ı, kişiyi baskı altına alan bir evlilik sözleşmesine benzetebiliriz. Basit bir ifadeyle, kişinin kendi zevklerinden vazgeçmesi, korunma duygusuyla ödüllendiriyor; ve kişiye, bir yuva sıcaklığı sunuyor. Tabiî bu, farazî olarak, hıristiyanlık ve yahudilik için de geçerli. Ancak kişiyi teslim alma noktasında, hıristiyanlık bir o kadar karmaşık, yahudilik de bir o kadar anarşik...»
Bu çocuklar, Almanya’da “Pop Star” yarışmasına katılmak varken, nasıl oluyor da, müslüman oluyorlar?!
Çünkü, “marjinal fayda”nın zararını görüyor; ve bu kısır döngüde büsbütün tükenip gitmek yerine, yedirdiklerinizle beraber, sisteminizi de kusuyor bu çocuklar.
İslâm’da, gerçek “NOMOS”u ve “NÂMUS”u buluyor bu çocuklar!
Çünkü İslâm, apaçık yasaklıyor “marjinal fayda”ları tadmayı; tekelleşmeyi, sınırsız sexi, tıkabasa yemeyi, mütemâdiyen tüketmeyi ve tükenip gitmeyi, intihar etmeyi...
“Veren El” olmadıkça, mutluluğun resmini yapamaz senin ellerin, “Abendland”!
Abendland: Karanlıklar ülkesi; Batı...
24 Eylül 2007
(Baran Dergisi, 38. Sayı)