Bazı şeyler var ki, birilerinin bilerek ve samimi olarak o şeylere inandığına inanmak mümkün olmuyor!
Meselâ Kemalizm…
Komünist, kapitalist, budist, hedonist veya demokrat olmanın, “parça hakikâtlere takılıp kalmak” diye telifi kâbilse de; bir insanın bilinçli ve samimi Kemalist olabileceğine inanmak akla zül geliyor…
Aklı alınmış, hâfızası kazınmış ve idrâkleri iğdiş edilmiş yığınlar bir yana, Kemalizmin aydınları(!) muhakkak ki bir menfaat veya başka bir inanca perde olarak kullanıyorlar Kemalizm’i…
Kemalizm ne kadar inanılamaz bir şeyse; Şiîlik, Kemalizm’den de absürd bir şey…
“İnandırılmış sürü” keyfiyetindeki avam tabakası bir yana; mollalar, muhakkak ki bir menfaat veya başka bir amaca perde olarak kullanıyorlar şiîliği…
Bu bir tıynet…
Allah, Kur’ân-ı Kerim’de, Bakara Sûresi’nin 146. ayetinde meâlen şöyle buyuruyor: “Kendilerine kitap verdiğimiz Hristiyan ve Yahudilerin âlimleri onu -Hazret-i Muhammed’i- tanırlar; hem de öz oğullarını tanır gibi... Böyle iken içlerinden bazıları, bile bile gizlerler hakikâti...”
Bile bile hakikâti gizleyen küfür tıyneti bu; şeytânî tıynet…
Hadis Külliyâtı’nda, bu nevî, Peygamber Efendimiz ile yahudi ve hristiyan âlimler arasında vukû bulan bir hayli münâzara var…
Bu yahudi âlimlerinden bir tânesini en zayıf(!) yerinden vurdu bir keresinde Peygamber Efendimiz: “Allah, senin gibi şişko âlimlere lânet etmiyor mu Tevrat’ta?” deyince, homurdanarak uzaklaşmak zorunda kaldı… “Bizi rezil ettin” diyerek, ruhânî liderlikten azletti yahudiler kendisini…
Hazret-i Ali’nin -hâşâ- Allah olduğunu söyleyen Gulât ile, Ehl-i Sünnet’e -sözde- yakın olduğu söylenen bugünkü İran mezhebi ve bu ikisi arasındaki bütün Râfızî tâifesinin ortak akîdesidir “İmâmet”; hepsi Sahâbe-i Kirâm’ın ulularına küfreder ve imâmların papa gibi mâsum ve hatadan berî olduğuna inanmayan sünnet ve cemaat ehlini tekfîr ederler… İmam(!) Humeyni’nin kitabında da bu böyle yazılıdır…
Oysa şeytan da biliyor: Allah var ve bir ve eşref-i mahlûkattır Âdem…
Yahudi ve Hristiyan âlimler de biliyor: Hazret-i Muhammed son ve hak Peygamberdir; Tevrat ve İncil’de haber verilendir!
Şiî mollalar da biliyor: Hazret-i Ebû Bekir Sıddîk’tır, Hazret-i Ömer Fâruk’tur, Hazret’i Osman Zinnûreyn’dir, temiz ve pâkdır Hazret-i Âişe...
● « - Müslümanlar, bir mevzu için Ebûbekir el-Bakıllânî'yi Kostantiniyye'deki hristiyan imparatoruna gönderdiklerinde, hıristiyanlar onu çok iyi karşıladılar. Fakat imparatora secde etmiyeceğinden korktukları için, eğilerek imparatorun huzuruna girsin diye onu küçük bir kapıdan içeriye aldılar. El-Bakıllânî bunu anladı ve zorla da olsa gerisin geriye imparatorun huzuruna çıktı.
İmparator müslümanlara hakaret olsun diye, Şiîlerin Hazret-i Âişe Validemize iftira attıkları ifk hâdisesini kastederek: “Peygamberinizin hanımı hakkında ne deniliyor?” sorusunu sordu.
Ebûbekir el-Bakıllânî şu cevabı verdi: “Evet yalan ve iftira ile zina ettikleri iddia edilen iki kadın vardır, bunlar Hazret-i Meryem ve Hazret-i Âişe'dir. Hazret-i Meryem bekâr olduğu hâlde çocuk doğurmuştur; Hazret-i Âişe, evli olduğu halde çocuk doğurmamıştır.”
Bunun üzerine hristiyan imparator şaşakaldı. Böylece Hazret-i Âişe'nin temizliği, Hazret-i Meryem'in temizliğinden daha açık bir şekilde ortaya konulmuş oldu.»
● « - Bu şaşkın hareket o kadar ileriye gitmiştir ki, müslümanlar İspanya’nın idaresini ellerinde tuttukları sırada, papazlar İbn-i Hazm ile münakaşa ederlerken şiîlerin bu hareketlerini ileri sürerek Kur'ân'ın tahrîf edildiğini iddia etmeye kalkışmışlardır.
Bunun içindir ki, İbn-i Hazm onlara şu cevabı veriyordu:
“Papazların; Şiîler, Kur'ân değiştirilmiştir diyorlar, şeklindeki iddialarına gelince, zaten Şiîler müslüman değildirler.”»
Milâdî 993’te Kurtuba’da doğmuş, 456’da Casa Mantia’da vefat etmiş bir büyük İslâm hukukçusu, edebiyatçı, usûl âlimi, muhaddis, şecere uzmanı, filolog, târihçi, ve fâkih; 400 cilt (80.000 sâhife) kitab yazmış; Endülüs Emevî Devleti’nde vezirlik yapmış; Türkiye’de daha çok Güvercin Gerdanlığı isimli edebî kitabı ile tanınan bir isim, “zaten Şiîler müslüman değildirler“ diyen İbn Hazm…
Hıristiyan papazların, İbn-i Hazm’a karşı hüccet getirmeye kalkıştıkları, zaten müslüman olmayan Şiî El-Küleynî'nin “Kitabül-Kâfî” adlı eserindeki yalanlardan biri de şöyle:
● « -Câbir el-Ca'fi'den Ebû Ca'fer'in şöyle dediğini işittim; “Kur'an'ın indirildiği gibi cem' edildiğini iddia eden ancak yalancıdır. Kur'ân'ın indirildiği gibi cem' eden ve onu ezberleyen yalnız Ali (r.a.) ve ondan sonra gelen imamlardır.” (Kitabül Kâfî s. 45 H. 1278 de basılmıştır.)
Ebû Abdullah'ın yanına gittim. Ebû Abdullah; yanımızda Fâtima'nın (r.a.) mushafı vardır, deyince; Fâtima'nın mushafı hangisidir? dedim. Ebû Abdullah şöyle dedi:
“Öyle bir mushaftır ki, sizin şu mushafınızın üç katı kadardır. Allah'a yemin ederim ki, içinde mushafınızdan bir tek harf yoktur.” (a.g.e. S: 57)
Küleynî'nin bu tip küfür ve iftira ile dolu olan “Kitab'ul-Kâfi” adlı eserine, şîîlerin hadis literatüründe, müslümanların nezdindeki Sahih-i Buhârî'si gibi itibar edilir.
Elinizdeki kitab ile fikirleri reddedilen İbnul Mutahhar'a gelince, şîîler “Ravdatul Cennet” adlı eserlerinde onu şöyle tavsif ediyorlar: “Kuvvetli görüşlü âlimlerin medar-i iftiharları, İslâm dairesinin merkezi, Allah'ın yeryüzündeki karanlıkların nuru, fazilet ve ahlâkta yaratılmışların üstadı, ümmet, hakkaniyet ve dinin güzeli...”»
…
“Saddam’ın Ardından” üst başlığıyla yazdığım bu serînin I. ve II. bölümde ● « » içinde yaptığım bu iktibasların hangi kitabdan olduğuna gelince…
Nâşiri Muhibuddin El-Hatib şöyle tanıtıyor kitabı:
● « - Elinizdeki “El-Münteka” kitabı H. 673-748 yılları arasında yaşamış olan Hafız Abdullah Muhammed b. Osman ez-Zehebî'nin, İbn-i Teymiyye’nin “Minhacul İ'tidâl fî nakdi kelami ehlir-Rafdi vel İ'tizâl” adlı büyük eserinin kısaltılmış şeklidir. İbn-i Teymiyye'nin mezkûr eseri 1321-22 tarihlerinde Bulak matbaasında dört cilt halinde ve “Minhacu's-Sünneti'n-Nebevviyye fî nakdi Kelâmi-ş-Şî'ati ve'l Kaderiyye” adı ile basılmıştır.
“El-Müntekâ” kitabı kaybolduğu zannedilen eserlerden idi. Ancak geçen sene yani 1373 yılında, Hicazlı büyük âlim ve aynı zamanda arkadaşım olan Şeyh Muhammed Nâsif Şâm diyarına giderken Haleb'te bulunan Osmanlı kütübhanesinde bu eseri bulmağa muvaffak olmuştur. El yazması olan eser 12. asrın ortalarında Devrek asıllı ve Haleb'de mukim, mütevaffa Osman Paşa tarafından H. 1160 ta vakfedilmiştir. Osman Paşa H. 1107'de vefat eden Abdurrahman Paşa'nın oğludur. Bu kütüphane bilâhare “İslâmî Vakıflar Kütüphaneleri” ile birleştirilmiştir. Bu kütüphanedeki “El-Munteka”nın numarası 579 dur. Bu nüsha Yusuf eş-Şâfiî tarafından kaleme alınarak Cumâdel ûlâ ayının sonlarında ve 824 tarihlerinde yani Zehebî'nin vefatından 76 sene sonra bitirilmiştir. Nüshanın doğru olan aslıdan nakledildiği anlaşılmaktadır. (…) Şa'ban H. 1374»
…
Ne garip; “maksat Ehl-i Sünnet düşmanlığı olsun” hesabı, hem İbn-i Teymiyeci hem İrancı bile olunabiliyor Türkiye’de…
Böyle bir seciyeyi Yahudi tıynetinden başka neyle izah edebiliriz?!
Evet; “ŞİÎLER, İSLÂM’IN YAHUDİSİDİR!”
(Devamı gelecek…)
Mustafa Saka
mim.saka@googlemail.com
23 Ocak 2007
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Blogger tarafından desteklenmektedir.