15 Ocak 2007

Saddam’ın Ardından -I- “İRAN’A GÜVENMEYİN!”

Saddam Hüseyin, imrenilesi bir ölümle öldü...

Allah taksîrâtını affetsin ve şehâdetini kabûl etsin!

“Zâlim Saddam” edebiyatını ağızlarında sakız yapan bazı kelâm ve kalem erbâbı ahmaklar, nedense işgâlci Amerikan zulmünün işbirlikçisi şiîlerin alçaklığına susarak ortak oluyorlar!

Bu ahmaklar, şiîlerin, İslâm tarihi boyunca, İslâm düşmanlarıyla hep işbirliği içinde olduğunu bilmiyorlar…

Bu ahmaklar, şiîlerin, İslâm târihi boyunca sadece müslümanlarla savaştığını görmüyorlar…

Bu ahmaklar, İran’ı “Anti-Emperyalist” zannediyorlar…

Bu ahmaklar, İran devrimini “İslâm İnkılâbı” zannediyorlar…

Bu ahmaklar, şiîleri sevmeyi “İslâm Birliği”nin levâzımından zannediyorlar…

Bu ahmaklar, şiî-sünnî mücâdelesini “Kardeş Kavgası” zannediyorlar…

Bu ahmaklar, şiî itikâdının “müslümanlık” olmadığını bilmiyorlar…

● « - Meşhur tarihçi İbn-i Cerir et-Taberi, Hicrî 302 yılında meydana gelen bir hadiseyi şöyle naklediyor: Şiinin biri çeşitli hilelerle Halife Muktedir’in huzuruna çıkmayı başardı; ve kendisinin Hasan b. Ali el-Askerî’nin oğlu, Kayıp İmam Muhammed b. Hasan b. Ali b. Musa b. Ca'fer olduğunu iddia etti... Bunun üzerine Haşim Oğulları, başlarında İbn-i Tomar diye anılan reisleri Ahmed b. Abdussamed olduğu hâlde huzura alınıp adamla yüzleştirildiler... İbni Tomar’ın, Hasan b. Ali el-Askerî’nin çocuk bırakmadığını söylemesi üzerine Haşim Oğulları bağırarak bu adamın halka teşhir edilmesini ve en ağır cezaya çarptırılmasını istediler. Halife Muktedir, bu şiîyi bir deveye bindirip tevriye ve arefe gününde halka teşhir ettikten sonra hapsetti...»

Ve bizim ahmaklar, o şiîlerin, idam’ı bile özellikle bayram gününe denk getirerek, Saddam’ın şahsında Sünnet ve Cemaat Ehli’nden güyâ tarihî bir öç almaya çalıştıklarını görmüyorlar...

Bu ahmaklar şunları bilmiyorlar:

● « - Şiiler haber nakletmede insanların en yalancısı, aklî delillerde de en câhilleridir; çünkü, mezheblerinin esasları bâtıl; (takiyye), vehim ve müstahiller üzerine kurulmuştur...»

● « - Kötülük yapmada yahudilere, aşırılık ve cehâlette hristiyanlara benzerler...»

● « - 70.000 kişinin kendisinden ders dinlediği meşhur hadis hâfızı ve İmam Ahmed bin Hambel'in üstadı Yezid b. Harun es-Sülemi el-Vasitî şöyle demiştir: “Bir bid'atçıdan nakiller yapılabilir; şiîler hariç! Çünkü, şiîler yalancıdırlar.”»

● « - İmam-ı Şafiî: “Şiîler kadar yalan şâhitliği yapanı görmedim.”»

● « - Şiîler, hâricîlerden daha sapıktırlar. Zira onlar hâricîlerin tekfîr etmedikleri Ebû Bekir(ra) ve Ömer(ra) gibi zâtları tekfîr ediyorlar. Resûlullah'a(sav) ve ashâbına, kimsenin cesaret edemediği bir şekilde iftira ediyorlar. Hâricîler ise buna tevessül etmezler. Üstelik hâricîler, şiîlerden daha sâdık, cesur ve fedâkârdırlar.»
● « - Şiîler yalancı, korkak, hâin ve alçaktırlar. Zîrâ onlar, müslümanlara karşı kâfirlerden yardım alıyorlar.»
● « - Şiîlerin, Cengiz'in torunu Hülâgû ile işbirliği ederek Horasan, Irak ve Şam'a akınlar etmeleri hiç kimsenin inkâr edemeyeceği kadar açıktır.
Şiî tarihçi, Horasanlı Mirza Muhammed, “Ravdatül Cennât” adlı kitabının 578. sayfasında, üstadları Nâsır et-Tûsî'nin hayatını anlatırken, bu çirkin manzarayı şöyle resmediyor:
“Nâsır et-Tûsî, Büyük İran Devleti’nde, yüce sultan Hülâgû Han’ı destekleyerek, halkı ıslah edip fesadı ortadan kaldırmak için Hulâgû ordusuna katılıp, onunla Bağdad'a gelmiştir. Abbâsîleri ortadan kaldırarak zulmü yok etmiştir. Nehirler misâli, kötü kanlarını akıtmıştır; kanlarını Dicle’ye akıtıp cehenneme göndermiştir.”
Görülüyor ki, Şiî Nâşır et-Tûsî'nin, kâtil Hülâgû ile Bağdad'a gelip kan dökmesini bir ıslahat hareketi olarak kabul ediyorlar.

O gün için İslâm âleminin en büyük merkezi olan Bağdad'da katliâmın bir irşad ve ıslah olduğunu iddia ediyorlar.

Şiî tarihçi Horasanlı Mirza Muhammed, bu hareketle iftihar ediyor. Bu vahşi olayda vefat eden müslümanların cehennem ehli olduklarını utanmadan dile getiriyor. Bununla da, Hülâgû ve şiî olan mürşidinin de cennet ehli olduklarını ifade ediyor. İbn-i Teymiyye de, şiî tarihçinin bu iddiaya sahip olduğunu tasdik ediyor. Allah adaletiyle onlara muamelede bulunsun.»
● « - Şiîler, Irak ve Horasan'da Hülâgû'nun güçlü yardımcıları idiler. Bağdad'da Halîfe’nin veziri de İbnu'l-Alkamî adında bir şiî idi. Durmadan Halife’ye tuzak kurmaya çalışıyor, müslüman askerlerin erzağını kesmeye uğraşıyor, müslümanları Hülâgû ile çarpışmaktan alıkoyuyor; öyle ki Hülâgû'nun, askerleriyle Bağdad'a girip on milyon müslümanı öldürmesine sebep olmuştur.»
● « - İslâm tarihinde kâfir Moğolların yaptıkları katliamdan daha büyük bir katliam görülmüş değildir. Hâşimîleri öldürmüşler, Abbâsî olan ve olmayanların hanımlarını köleleştirmişlerdir. Kâfirleri müslümanlara karşı kışkırtanlar, hiçbir zaman Resûlullah'ın(sav) ehline dost olmaları mümkün değildir. Onlar, Haccac'ın eşrâfı öldürdüğünü iddia ederek ona da iftira ediyorlar. Halbuki Haccac, zulüm ve gaddarlığıyla beraber hiçbir Hâşimîyi öldürmemiştir. O Hâşimîlerin dışında, Arapların eşraflarından bir çoğunu öldürmüştür.»
● « - Muhammed b. Ahmed El-Bağdadî denilen adam, El-Alkamî olarak tanınır. Şiî ediblerindendir. Ehli Sünnet ona karşı müsamaha gösterdikleri için Abbâsî devletine vezir olmuş ve 14 sene bu vazifeyi deruhte etmiştir. Öyle ki, son Abbâsî halîfesi Mu’tasım ona güvenmiş ve devlet işlerini ona tevdî etmiştir. Hülâgû ordusu İran'a girince, El-Alkamî ona haber göndererek Bağdad'a doğru gelmesini istemiştir. Alkamî, Abbâsî devleti ortadan kalkınca, Hülâgû tarafından kendisinin bir şiî halîfe olarak tayin edileceğini umuyordu. Neticede Hülâgû, Moğol ve abdallardan 200.000 (ikiyüzbin) kişilik bir ordu ile Bağdad'a yürüyor, Mu’tasım’a karşı İbnu-l Alkamî'yi destekliyor. Nihayet Hülâgûnun ordusu Bağdad’ın doğu ve batısına girince Alkamî, Hülâgû ile sulh yapmak üzere Halîfe’den izin istiyor. Hülâgû'nun askerleriyle konuştuktan sonra, kendisinin de Abbâsîlere karşı olduğunu söylüyor. Ve geri dönerek Halîfe’ye, Hülâgû'nun kendi kızını halîfenin oğlu Ebubekir'e vermek istediğini, böylece Halîfe, Selçuklular’la nasıl idiyse Hülâgû ile de öyle olmasını istediğini bildiriyor. Evlilik akdinin icrâsı için Halîfeyi, oğlunu, âlimlerle devletin ileri gelenlerini Hülâgû'nun ordu karargâhına davet edince, Hülâgû bunların hepsini kılıçtan geçiriyor. Artık Abbâsî Devleti başsız kalınca, Moğollar Bağdad'a girerek katliâma girişiyorlar. Bu cürüm 40 gün devam ediyor. Rivâyete göre Hülâgû, 1 Milyon 800 bin cesedi bizzat saydırmıştır. Ki bunlar saydırılmayanlardan çok daha azdırlar.»

● « - Takyuddin b. Ebil-Yusr, bu vahşî hareketi şu şiiriyle dile getiriyor:
“Ey Bağdad’ı ziyaret edenler, artık bu diyâra gelmeyin. / Çünkü ne Bağdad şehri kalmıştır ne de Devlet-i Bağdad. / Hilâfet’in tâcı ve ilmin merkezi harabeye dönmüştür. / Moğollar nice kadınları köleleştirmiş ve gasbetmiştir bütün malları. / Nice boyunları kesmiş kılıçlar ve kirletmiş kadınları seffahlar. / Ateştir saran kâlbimi ve bir rüzgâr daha da alevlendiren...”»
● « - Yine de Alkamî'nin ümitleri gerçekleşmedi. Şiîlere hilâfet verilmedi. Hülâgû onu ve adamlarını hakir görmüştü. Hatta Alkamî: “Durum istediğimin aksi oldu” demiştir.
Sonra Alkamî de pisipisine ölmüştür.»

● « - İslâm Devleti’nin ve müslümanların başına Moğol putperestleri tarafından getirilen bu büyük belâyı Şiî şair ve tarihçisinin berbat bir dille dile getirmesi, onların kâfirlerle işbirliği yaptıklarını ilân etmektedir. Şiîler, müslümanların düşmanıdırlar.»

Ahmak olmayanlar, Saddam’ın son vasiyetine kulak versin; şiîlere güvenmesin!!!


(Devamı gelecek…)

Mustafa Saka

mim.saka@googlemail.com

RSS feed Twitter.
İsim: Email:

0 yorum:

Yorum Gönder

Blogger tarafından desteklenmektedir.