«Kimi zaman ayaküstü bir diyalog, birden bir yazıya ilham verir. Bu yazı da öyle bir ayaküstü diyalogun ilhamından yola çıktı. Prof. Dr. Asaf Savaş Akat’la konuşurken, askerin içinde “gözü kara” bir eğilimin dikkat çektiğinden söz etti ve bu eğilimin Cumhuriyet’in kurucu önderlerinin “Türkiye tasavvuru”yla çeliştiğine işaret etti.» (Cengiz Çandar, 30.06.2007, Referans)
Köpek işeyesi “Dönme Türkçesi” bir yana, doğru söylüyor Çandar; bir kelime, ilham verebilir bir yazıya.
Bu haftaki Dilemmâ’ya ilham veren kelime: Ödlek.
“Kemalist Ulusalcılar”ın internet sitesi www.acikistihbarat.com yazarlarından, Adlî Tıp Enstitüsü öğretim üyesi, “Telegram İşkencecisi” Dr. Ümit Sayın, geçen hafta siteden (çeteden) ayrılmış. Çete sakinleri, Ümit Sayın’ın köşesine, kafasını kuma sokmuş, kıçı havada bir herifin fotoğrafını koymuşlar, altına da "Dr. Şerefsiz Ödlek" diye imza atmışlar.
Öd (Moğolca Ötege): Koyu sıvı; Safra.
Ödem (Yunanca Ödema): Şişik; Ağrılı, iltihaplı şişkinlik.
Safra (Arapça Asfar): Sarı renk; Öd salgısı.
Safra (Yunanca Savura): Safra kesesi; Kum Torbası; Gemilerde denge için kullanılıp atılan ağırlık; Pılı pırtı, çerçöp.
Plunder (Almanca): Pılı pırtı, çer çöp.
Plündern (Almanca): Talan etmek, yağmalamak.
Safran: Sarı boya veren soğansı bitki.
«Safra kesesi, karaciğer alt yüzüne yapışık bir organdır. Karaciğer salgıları safra kesesine gelir, burada konsantre edilir ve bekler. Yemek yendiği zaman safra kesesi kasılır ve konsantre safra ince barsağa akar, böylece yemeklerin sindirilmesi kolaylaşır.»
Mâlihûlyâ (Arapça), Melânkoli (Yunanca), Kara Sevda (Türkçe) durumunda, heyecan ve korku anlarında ise yemek yemeden de kasılır safra kesesi; insanı şişirir, eritir, bitirir.
Dışarıdan gelen yabancı maddeleri ayrıştırmak, arıtmak, eritmek ile görevli olan organlar atomize olurlar, kendi başlarına hareket etmeye başlarlar, biribirlerini ihanetle suçlarlar ve sonuç olarak kendilerini ve ait oldukları bünyeyi zehirlemeye, eritmeye, yok etmeye kalkarlarsa; bu patolojik tablonun adı “TC Sendromu” olur.
Bu kasılmaların korkudan mütevellid olanı için “ödü b.kuna karışmak” deyimi kullanılır. Kemalizm, işte böyle bir karışımdır; bu karışım üzerine bina edilmiştir TC.
Prof. Dr. A. Savaş Akat’ın Çandar’a söylediği gibi, «M. Kemal ve arkadaşları, Türkiye’nin “macera”dan uzak durmasını esas alan bir devlet kuruluşuna gittiler.» Maceradan o kadar uzak duruyorlardı ki, Yunan ordusu Eskişehir’e yaklaştığında, Ankara’dan Kayseri’ye kaçmaya kalktılar. Misak-ı Millî sınırları içinde mütalaa edilmesine rağmen, bugünkü Kuzey Irak’ın tümünü kapsayan “Musul vilayeti”ne, Batum’a, Ege’deki adalara ve Batı Trakya’ya dair hiçbir talepte bulunmadılar. Bu “TC’nin Kuruluş Tasavvuru” gereği, halktan gayrı hiçbir düşmanla savaşmadı Kemalist ordu.
«Dahası, Mustafa Kemal, “İttihatçılık” ve “maceracılık”ı, genç Türkiye’nin varoluşu ve esenliği bakımından öylesine bir tehdit olarak görüyordu ki, “İzmir Suikastı”nın ardından kurulan “İstiklal Mahkemeleri”, İttihatçıların kalıntılarının temizlenmesi işlevini gördüler. Enver Paşa-Talat Paşa-Cemal Paşa üçlü lider kadrosu zaten sahneden çekilmişlerdi ama birkaç yıl sonra Atatürk adını alacak olan Mustafa Kemal, İttihatçıların “B” hatta “C takımı”nın bile siyaset sahnesinden silinmesini elzem görmüştü.» (Agm.)
Dünya tarihinde, Kemalizm kadar hain üreten ikinci bir hareket gösterilemez. Temeli ihanet olan bir yerde sadâkât ve sâdıklar yerine korkular ve ihanetler, ödlekler ve g..tlekler bulunması tabiîdir!
«-bir ülke düşün / bu ülkede bir düzen / askerine / babasını biçtiren / bir ülke düşün / bu ülkede bir düzen / temeli ihanet / temelinde vahşet / gözyaşı / kan / darağacında kurulmuş / sarhoş buyruğuyla / yok olmuş insan / bir ülke düşün / insanlıktan kurtulmuş / kardeş kardeşe düşman.» (S. Mirzabeyoğlu, Aydınlık Savaşçıları)
Bu ülkede, herkes birbirini ihanetle suçlamaya ve tasfiye etmeye çalışır. Sivil ve askerî kurumlar, halka ve halkın değerlerine olduğu kadar, birbirlerine ve hatta kendi birimlerine de zehir salgılar, b.k atar.
Prof. Dr. A. Savaş Akad’ın “gözü kara eğilim” dediği ve “Cumhuriyet’in kurucu önderlerinin Türkiye tasavvuru” ile bağdaştıramadığı son çıkışların izahı bundan ibarettir. Tarifsiz korkular içinde ödlekler; korkudan şişmiş vaziyetteler. (Midede yemek yok, bu ne spazmdır!) Dayanılmaz sancılı bir ödem oluşmuştur. Aşırı kasılmalar ile kendi kendini zehirlemeye ve dışarı atmaya çalışmaktadır “Öd”.
Öd, Ödem, Ödlek...
Kafiyesi (ayıptır söylemesi): G..lek!
Hainlik, şerefsizlik ve ****lik sayar çünkü ödlekliği töremiz.
Türk Töresi’ni yazıya geçiren ulu kişilerden, Divan-ı Lugat-it Türk yazarı Kaşgarlı Mahmud’un derlediği Beyler Beyi Alp Er Tunga Sagusu (ağıt) meşhurdur: «Alp Er Tunga öldü mü? / Dünya kötüye kaldı mı? / Ödlek öcünü aldı mı? / İmdi yürek pârelenir. // Ödlek silaha davrandı. / Hain tuzak kurdurdu. / Beyler Beyi’ni vurdurdu. / Kaçarsa belki kurtulur!»
Kaçabilirse “Yumurtasızlar Çetesi”...
Mustafa SAKA
01 Temmuz 2007
(Baran Dergisi, 26. Sayı)