3 Haziran 2007

Paralel Hayatlar

“Batı” dediğimiz teslisden, üçlemeden, üçgenden, üç genden ikisi, “Yunan Aklı” ile “Roma Nizâmı” arasında korelasyon kuran, Batı’yı modifiye eden Atinalı Plutarkhos’dur.

Korelasyon: İlişki, alâka, bağ.

Modifikasyon: Modifiye etme; kısmî değişiklik; ayar çekme; tarz belirleme.

Ve mod, modül, model, modem, moda, modern; kardeş kelimeler...

Plutarkhos, Hz. İsa’dan sonraki ilk asrın ikinci yarısında yaşadı. Ammonios’un Akademya’sında öğrenim gördü. Roma ile münasebeti kavaslıkla oldu. Roma’da, kral tarafından taltif edildi. Anadolu’yu ve Mısır’ı gezdi. Yunan’da kendi akademyasını kurdu. İsmini bugüne dek yaşatan eserlerinin en önemlisi “Paralel Hayatlar”dır; “Vii Paralelli”.

Kendinden başkasını “yabancı” gören Roma’dan ve Yunan’dan, Büyük İskender ile Sezar gibi, Solon ile Publicola gibi mühim şahsiyetlerin “paralel hayatlar”ını anlatan bu eser, Roma ile Yunan’ın aynı hamurun ekmeği olduğunu gösterecek; ve Batı, Hristiyanlık ile de modifiye edilerek “Batı” olacaktır: «Yunan Aklı - Roma Nizâmı - Hristiyan Ahlâkı = Batı.» (N.F.K)

Bu Batı’nın Amerikan sürümü ise WASP olacaktır. “Beyaz - Anglosakson - Protestan” olmayanlar insan sayılmayacak, yaban görülecek, mutasyona uğratılacak, medenîleştirilecek ve yok edilecektir.

Batı Emperyalizmi iki kıtada başardı bunu; Amerika’da Kızılderililer, Afrika’da Zenciler... Bu iki başarıdan aldıkları haz ve hızla bize yöneldiler; tam iki yüz yıldır genlerimizi değiştirmeye, İslâm ile olan “paralel hayatlar”ımızı karartmaya, bizi mutasyona uğratmaya, yok etmeye çalışıyorlar. İslâm coğrafyasındaki kaosun ve kanın sebebi budur.

İslâm coğrafyasını, İslâm’ı ve müslümanları korumakla değil, bilâkis emperyalizmin çıkarlarını koruyup kollamakla, mutasyona uğramamıza yardımcı olmakla muvazzaf sözde millî ordulara mukâbil, özde millî ordular bugün hızla teşekkül hâlindeler...

Batı’da, Batı’nın sağduyusu ve vicdanı olan gerçek aydınlar bunu görüyor, İslâm coğrafyasındaki kaos ve kanın Batı’yı boğmak üzere olduğunu haber veriyorlar. Doğu ile Batı’nın, dünyanın “Paralel Hayatlar” yaşadığını, İslâm coğrafyasına düşürdükleri ateşin Avrupa’yı yakıp kavuracağını söylüyorlar.

Aşağıdaki değerlendirmeler bana değil, işte bu sağduyulu ve vicdan sahibi Batılı aydınlara aittir; modifiye ederek sunuyorum.

Avrupalı siyasetçiler, müslüman azınlıkları nasıl entegre edeceklerinden önce, asıl Avrupa’daki ırkçılık ve İslamofobinin ne kadar yaygın olduğunu görmeleri gerek. Lâiklik ve hoşgörü çağı bütün Avrupa’da sonsuza dek devam edecek sanılıyordu. Fakat dışlayıcı dinî ve etnik önyargılar bütün Avrupa'da hortluyor.
Kuzey Afrika'daki Fransız sömürgeciliği 1960'larda son buldu, Britanya koruması altındaki Ortadoğu'da ise 1971'de bitti. Daha doğrusu bitmedi, postmodern emperyalizme dönüştü. Yani antik dönemden değil, taze bir tarihten ve bugünden söz ediyoruz. Avrupa hükümetleri, AB genişlemesi ile liberal demokrasiyi yayma çabalarının kendilerini sevdirdiğini sanıyor. Ama Ortadoğu'daki derin Amerikan karşıtlığının Avrupa'ya duyulan öfkeden daha güçlü ve belirgin olması, Avrupa'yı bölgedeki kimlik çatışmalarının dışında tutmaya yetmeyecek. Ortadoğu'daki kimlik savaşı ve Batı karşıtlığı, Avrupa'daki ırk ve mezhep gerilimlerini de körükleyecek.

Eski Osmanlı topraklarında patlak verecek kimlik savaşı, bölgeyi tamamıyla yutup Avrupa'ya da yayılacak.

Devletler veya süpergüç blokları arası bir savaş olmayacak bu; bir kimlik savaşı olacak. Dünya çapında bir iç savaş olacak. Kıtalar veya ülkeler arasındaki jeo-stratejik fay hatlarında nizâmî ordular mevzilenmeyecek. Ülkeler, şehirler ve mahalleler kimliklere göre bölünecek. Avrupa devletleri bir müddet daha ayakta kalabilecek; ama liberal demokrasilerini, sosyal devlet yapılarını ve zenginliklerini kaybetme pahasına. Ertuğrul Özkök gibi lüx yerleşim bölgelerinde oturanlar, yaşam tarzlarından kısma pahasına özel güvenlik ekipleri ile belki kısa bir müddet korunabilecekler; sonra kaçacak yerleri olmayacak.

Batı ile müttefik hükümetlere meydan okuyan militan İslâmcıların tezleri güçlenecek, güçleri katlanacak. Ortadoğu'da bazı devletler çözülecek. Türkiye, sınırın Irak tarafındaki Kürtleri dizginlemek için Irak’a müdâhil olacak. Türkiye çözülecek. Türkiye’nin çözülmesi, diğer domino taşlarını etkileyecek. Böyle bir ortamda, yabancı yardım örgütleri, bırakın bölgede bir faaliyet sürdürebilmeyi, kendi elemanlarının güvenliğini bile sağlayamaz hale gelecek.

Batı’nın, geri çekilmekten başka bir seçeneği kalmayacak. Fakat bu geç kalınmış bir geri çekilme olacak; askerlerini nereye konuşlandıracaklarını bilemeyecekler, çünkü ortada belli cephe hatları olmayacak.

Nasıl; “Meşâhir-i hukemâdan Plûtark”ın “Muvâzî Hayatları”na benziyor mu?

Not: Uğur Yaman’ın, mezkur kitap vesilesiyle ve aynı başlıkla kaleme aldığı dikkate değer bir makalesi var; okumanızı tavsiye ederim: http://www.geocities.com/uguryamanupto/makugur24.htm

Mustafa SAKA

3 Haziran 2007

(Baran Dergisi, 22.Sayı)

mim.saka@googlemail.com

RSS feed Twitter.
İsim: Email:

0 yorum:

Yorum Gönder

Blogger tarafından desteklenmektedir.