TSK (mâlûm klik), ABD için çalışıyor.
TSK (mâlûm klik), Türkiye’yi bölüyor.
Amerikan Hudson Enstitüsü Türkiye Direktörü Zeyno, Türkiye'nin Washington'daki Savunma Ataşesi Tuğgeneral Bertan, Türk Genelkurmay Başkanlığı bünyesindeki Stratejik Araştırma ve Etüd Merkezi (SAREM) Başkanı Tuğgeneral Süha ve diğer üst düzey TSK subayları...
Kürdistan Bölgesel Yönetimi Washington Temsilcisi ve Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin oğlu Kubat da yanlarında. Amerika’da, Amerikalılarla bir masa etrafında toplanmışlar, Türkiyeyi bölme plânları yapıyorlar!
«ABD'de çarşamba günü, Türkiye'den askeri yetkililerin de katılımıyla muhafazakâr Hudson Enstitüsü'nde yapılan bir toplantıda, Anayasa Mahkemesi'nin emekliye ayrılan başkanı Tülay Tuğcu'ya suikast, PKK'nın Beyoğlu'nda 50 kişiyi öldürmesi, ardından da Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesini içeren bir senaryonun konuşulduğu iddia ediliyor.» (15 Haziran 2007, BBC)
BBC tarafından ancak çeyreğine ulaşılabilen bu senaryonun devamını, ilk defa burada, Baran’da okuyacaksınız...
Geleceği olmasa da, gerçek bir yakın geçmişe dayanıyor bu senaryo.
Çok değil, bundan doksan yıl önce, 1917’de çekildi Türk Ordusu Bağdat’tan. Anadolu işgâl edildi müstevlîlerce. Osmanlı Mebuslar Meclisi, kendini feshetmeden önce son bir hayâtî karar aldı: "Misak-ı Millî’den (Anadolu) geri adım atılmayacak!” Müstevlîler Anadolu’yu paylaşamadılar. Paylaşabilseydiler de kalamazdılar. Bu millet yabancı boyunduruğunda yaşamazdı. Hiçbir sûrette Kemalizm’in tutunabildiği kadar tutunamazdılar Anadolu’da! Örtülü işgâl için en uygun içbirlikçi bulunmalı ve işgâl çizmelerini ona giydirip çekilmeliydiler Anadolu’dan! Kemal’in merkezî hükümete alternatif bir oluşum hazırlamasına göz yumdular. Bandırma Vapuru, İngiliz harp gemilerinin nezâretinde vardı Samsun’a. “Göstermelik” bir zafere ihtiyacı vardı Kemal’in. “Göstermelik” bir düşman lâzımdı bunun için de. Müstevlîler, kendileri "yenik" pozisyonda çekilecek değildiler ya. Türk’ün tarih muhâsebesini yazan Üstad Necip Fazıl’ın ifadesiyle, “Operet Yunan Askeri” idi bulunan. Yunan gemileri İzmir Limanı’na ve Boğaziçi’ne demirledi. Yunan kara kuvvetleri Eskişehir’e kadar uygun adım ilerledi. Yunanistan’ın bir numaralı tarihçisi Zuraris’ten, 2003’de Atina’da, Irak’ın işgâlini tel’in mitinginde kolkola yürürken dinledim: «Eskişehir’e kadar işgâl ettiğimiz Anadolu’da, sadece askerî güvenliği sağlayabilmemiz için, (o günkü hesapla) en az 300 bin askere ihtiyacımız vardı. Fakat bütün ordumuz bile bu kadar değildi.» Hilâfet’in kaldırılması, Anadolu’da lâik ve nasyonalist bir devlet kurulması ve bildiğimiz sâir Kemalist inkılâpların yapılması hususunda Kemâl’le anlaşıp, 6 Ekim 1923’te gidiverince müstevlîler; yüzüstü kalıverdi Yunan. Şu fotoğrafa iyi bakın: «Önde, duaları kabul edilmemiş bedbaht bir papaz, yanında, yorgun bir at üzerinde süngüsü düşmüş bir komutan ve arkalarında bitik bir ordu... "Küçük Asya Fâciâsı”nı yaşayan Yunan ordusu geri dönüyor. Ve fotoğrafın altında, trajik bir tesellî ifadesi: "Yenilmedik!"» Türkiye için de, Yunan meslektaşım Konstantin Karaiskos’un evinde gördüğüm bu fotoğrafa benzer bir son öngörülüyor Irak’ta. Güya terörü yok etmek bahanesiyle Irak’a sokulacak olan Türk Ordusu, süngüsü düşürülmüş dönerken, şimdiki Türkiye sınırlarını bulamayacak.
Mahfuz haber kaynağıma göre, Yarbay Melih ve Binbaşı Murat’ın katilleri de bu kliktir. Bu iğrenç senaryonun, hiçbir yerde yayınlanmamış gerisi şöyle:
«... ve Türkiye, elli bin kişilik bir kuvvetle Irak’a girer. Bütün mevcûduyla da girse, Türk Ordusu Kürtlere bir güzel dövdürülür. Taraflar, Amerika hakemliğinde masaya oturtulur. “En kebap anlaşma askerlerle yapılır” fehvâsınca, Türkiye’yi bölen anlaşma TSK ile yapılır. Kürtler de, Türkler de “Kurtuluş Savaşı” der bu savaşa. Kürtler bağımsız(!) Kürdistan’a kavuştukları için, Türkler de Kürtlerden kurtuldukları için, resmî bayram günü ilân ederler bugünü. Bu barış, Lozan gibi “zafer” sayılır her iki tarafça. Bağımsız(!) Kürdistan ile küçük ama mutlu(!) ve müreffeh(!) yeni Türkiye için resmî tarihler yazılır. Türkiye ile Kürdistan arasında, 1930 Ankara (Türk-Yunan) Anlaşması’na benzer bir dostluk anlaşması imzalanır vs...»
Senaryo budur.
Skenē (EYun): Çardak; Gölgelik; Sahne.
Scénario (Fr): Senaryo.
Senaryo: Bir oyunun sahnelerini anlatan metin.
Mise+Scéne(Fr): Mizansen.
Mizansen: Sahneye koyma.
Pro (Yun): Ön.
Iacere (Lat): Atmak.
Proje: Öne atılan; Öne sürülen; Öngörülen.
Projeksiyon: Perdeye film yansıtma; Öne ışık tutma; Öngörme.
TSK’daki ve sivil bürokrasideki başka kliklerle, başka masalarda, başka senaryolar da üretiyor Amerika... Bütün senaryolarda, kışlanın dışında rol düşüyor TSK’ya. Fakat yarım kalıyor bütün senaryolar. TSK dışarı çıkıyor ve kopuyor film. Öngöremiyorlar ötesini. Öngörülerine güvenemiyorlar.
Öyle veya böyle kışladan çıkacak TSK!
Çıkıp halkla savaşırsa yenilecek; Amerika ile savaşırsa yenecek.
Bir dilemmâ değil bu; Büyük Doğu’ya çıkar iki yol da!
Mustafa SAKA
17 Haziran 2007
(Baran Dergisi, 24. Sayı)