Türklüğün kadim divanlarından Divan-ü Lûgati’t-Türk’den bir atalar sözü: TÜTÜŞMEGİNÇE TÜZÜLMES!
Yani, harb olmadan nizam kurulmaz!
Harb (Aramice Harba, İbranice Hareb, Akadca Harbu): Bir tür kesici alet. Mızrak. Kılıç. Kalem.
Harf de aynı mânâda bu kadim dillerde: Bileme, keskinleştirme. Mızrak ve kılıcın keskin yüzü, sivri tarafı, ucu.
Harb ile Harf, Kalem ile Kılıç aynı kökten geldiğine göre, “Harf (fikir) olmadan nizam kurulmaz!” diye de okuyabiliriz bu atalar sözünü.
Ahmet Vefik Paşa, Lehçe-i Osmanî’de şöyle diyor: “Hara (Yunanî): Raks nevi oyun. Hora depmek: Raksetmek.”
Kısa bir harb/harf koreografisi: Eski Yunanca “horos”, Latince “chorus, chorea, chori, chorum”, İngilizce “chorus”, Almanca chor, İspanyolca coro, Fransızca “choeur”, Uygurca “kor”, Kırgız dilinde “hor”, Moğolca “eksor”, Çağatay Lûgatı’nda “hor, kor, koran”, Kırım dilinde “koran”, Kıpçak dilinde “urun”, Rusça “horovod”, Gagavuz Türkçesi’nde “horu”, Batum havâlisinin eski sâkinleri olan Acarlar’ın dilinde “horumi”... Ve Arapça: Haram; Harem; Hûri; Kur’ân...
Bunlar sinonim (anlamdaş) kelimeler; sıralanma, mertebelenme, halka teşkil etme, demet, bağ, buket, gökkuşağı, boynuz, koridor, kuşatma, etrafını çevirme, kayıt altına alma, yazıya geçirme, avlu, sahne, düzenleme, tertib etme, ortak hareket etme, suyun gürül gürül akması (horhor), beraber seslendirme, yüksek sesle okuma gibi anlamlar ihtiva ediyorlar...
Görüldüğü gibi, şânına yakışır bir zenginlik arzediyor “koro”; ve müstakil bir lûgat çapındaki bu koreografinin bütün kelimelerini bir köşeye sığdırmak mümkün değil.
Yunan mitolojisinde Horae, mevsim tanrıçalarının adı. Vazifeleri, hayatı tezyin etmek. Afrodit’in de koreografı olan Horae, Afrodit’e cennet elbiseleri giydirmiş.
Koreografi (Horos / Oyun + Grafo / Yazım): Dans besteleme, adımları tasarlama, tezyin etme, döşeme...
İçindeki bütün varlıklarla birlikte kâinatı yoktan var ve tezyin eden Mutlak Koreograf: Allah!
Varlığa nizam veren İlâhî Beste, bütün adımların ölçüsü olan İlâhî Koreografi: Kur’ân-ı Kerîm...
Kezâ “Kur’an” kelimesi, Arapça, “karae” (okudu) kelimesinin sülâsî masdarı ve “Yüksek sesle okuma” demek...
Ve Mehd: Yaymak, döşemek...
Ümmetin kurtuluşunu besteleyen, harflerin ve harplerin adımlarını tasarlayan Mehdi; Beklenen Koreograf!
Dahası var...
Türkçe, “kor, karma, kurma, koruma, kargaşa, kargı, korku” kelimeleri de aynı “koro”nun solistlerinden.
Tabiî koroya katılmaktan korkanlar da var; harb veya harf deyince tırsanlar, seslerden irkilenler, gürül gürül akamayanlar, vâsıtaya binemeyenler...
Bir gazete haberi: «Duyan gülüyor! İzmirli Erol Çam'ın 'koro sendromu' var. Bir araca bindiğinde 'cinsel organı içine kaçacak' diye korkuyor. Hiçbir araca binemez, işe gidemez oldu. Hastane raporuyla malulen emekli edildi. Yılda bir kontrole gitmeliydi, gidemedi. Maaşı kesildi. Yargıya başvurdu. Mahkeme İstanbul'dan rapor istedi. Peki Çam, İstanbul'a nasıl gidecek? Doç. Dr. Psikiyatr Armağan Samancı 'koro sendromu' hakkında şu bilgileri veriyor: "Koro, cinsel organın içe çekilip yok olduğu hissinin oluştuğu bir sendromdur. Türkiye'de daha önce görülmüş nadir vakalar var. Örnekte olduğu gibi hastanın yürüyememe, araca binememe gibi farklı sorunlar yaşamasına neden olabilir." » (Radikal)
Bu klinik vakanın adı “koro sendromu” ve bu talihsiz kişilerle doktorlar ilgileniyor.
Bir siyâsî gözlemci olarak benim dikkatimi çeken, devletlerin ve orduların da bu hastalıkla mâlûl olmaları...
99’da verilen “karşınızda leşler var” bilgisi, Türkiye sınırlarıyla sınırlı bir bilgi değil; gördük, İran ve İngiltere de savaşmaktan korkuyor.
İngiltere korkuyor, çünkü İngiliz ordusunda “asker” yok; olmadığı, esir İngiliz askerlerinin hiç de askerî olmayan davranışlarından anlaşılıyor.
İran korkuyor, çünkü bir mağarada saklandığına inandıkları kayıp imamlarında “agorafobi (dışarı çıkma korkusu)” gelişmiş olabilir; yani ortaya çıkmayabilir.
Bir de, tarihî ve stratejik konumu itibariyle dünyaya müdâhil olup başrol oynaması, koreograf olması gereken Türk’ün ordusunu ısrarla kışladan çıkartmayan bir üst düzey klik var. Bunlar, Türk Ordusu öz halkıyla savaşmayı bırakıp gerçek bir dış savaşa girerse kendi penislerinin içeri kaçacağından, iktidarlarının söneceğinden korkan koro sendromlu bir azınlıktır...
“Bölünme, küçülme, ya içimize kaçarsa” korkusunun kendi öz korkumuz olmadığını, lânetli bir telkin altında olduğumuzu anlamalı ve üstesinden gelmeliyiz!
Anadolu’da pâyidâr olmak istiyorsak, bu dilemmâyı mutlaka aşmak zorundayız; adımlarımızı Büyük Doğu - İbda Koreografisi’ne göre atmak zorundayız!
Türklüğün kadim divanından bir atalar sözü ile başladık, bir başka atalar sözü ile bağlayalım: “Ulugnı uluglasa kut bulur (Ulu kişiyi ululayan, devlet bulur)”.
07 Nisan 2007
(Baran Dergisi 14. Sayı )