Geçen hafta, bu iki büyük şiddet olayı ile sarsıldı dünya...
Irak’ta hergün en az bu kadar insan ölüyor ve niçin sarsılmıyor dünya?!
Bu haftaki “dilemmâ”da, “Şiddetin Etiyolojisi” başlığına yakışır bir bilimsel soğukkanlılıkla, şiddet fenomenini teşrihe çalışacağım.
Zorla şiddet olmaz!
Aitia (etiya): Sebep, saik, âmil, etken, etmen, neden, müessir...
Etiyo+loji: Tıp, fizik, kimya, biyoloji, sosyoloji, ekoloji, antropoloji, kriminoloji, patoloji gibi bilim dallarının yanında, fenomenlerin sebeplerini, saiklerini, âmillerini, etkenlerini, etmenlerini, nedenlerini ve müessirlerini inceleyen bir parabilim...
Şiddeti izahta, her biri diğerinden yetersiz kalan parça doğrulardan, lokal görüşlerden bazıları şunlar:
Şiddete başvuranların büyük bir kısmının genç erkekler olmasından yola çıkarak, şiddeti erkeklik hormonuna bağlayan biyolojik görüş...
Şiddetin taklit ile ve ödüllendirme - cezalandırma yoluyla öğrenildiğini veya bir dizi tahrik edici davranışlar sonucu ortaya çıktığını söyleyen psikolojik görüş...
Şiddeti, bâzı hâllerde, bâzı kişilere karşı meşrû gören ve bu meşrûiyeti nesillerden nesillere aktaran sosyal çevre ile açıklamaya kalkan sosyolojik görüş...
Yoksulluk ve imkânsızlıkların, insanları meşrû olmayan yollara ve tabiî şiddete ittiğini savunan ekonomik görüş...
Şiddeti, alkol ve uyuşturu bağımlılığı ile, öfke, kızgınlık ve sâir dengesizliklerle açıklayan nörolojik görüş...
Şiddeti, insanın hayvanî savunma algıları ve salgılarıyla açıklayan nörofizyolojik görüş...
Şiddeti, insan ile açıklayan antropolojik görüş...
İnsandaki şiddet duygusunun kaynağının sadizm olduğunu, sadizmin sağlıklı bir cinsel doyumla aşılabileceğini söyleyen Freudyen - Kleinist görüş...
Şiddetin hiç bir meşrû izahı olamayacağını savunan hümanist görüş...
Tabiattaki tabiî şiddetin tabiatı dengelediğini savunan ekolojik görüş...
«Kin ve nefret, hislerin en sadesi ve temizidir, herhangi bir beklenti olmadan gelişiverir insanın içinde; karşılıksızdır, saftır, gerçektir. Ve şiddet tatmin edicidir, rahatlatıcıdır.» diyerek şiddeti idealize eden satanist, nihilist, anarşist görüş...
Yukarıdaki görüşlerin her birinin bir hakikati olmakla beraber, hiç biri hakikatin bütününü ifade etmiyor... Bütün bu parça hakikatleri bütünleyecek bir üstün hakikatten, bunun fikrinden, dilinden ve diyalektiğinden mahrum tüm çözüm arayışları daha da yaygınlaştırıyor şiddeti...
Hele Türk işgâl medyasının, şiddeti, İslâm dini ve Türk-Kürt-Lâz töresiyle açıklamaya yeltenen osuruktan tayyâre görüşleri...
“Kan akıtmak bizim kültürümüzde var”mış. “En büyük ibadetimiz, evin bahçesindeki kuzuyu yatırıp kesmek”miş. “Önünde kuzu kesilen çocuklar, yarın işte böyle adam da keserler”miş... Bu gençler, “aptal ve ahmak beyni ile toplumsal öğretilerin gereğini yapan üç-beş çapulcu, varoş psikopatı” imiş... “Kadınlarla rahatça beraber olamıyorlar, erkek erkeğe kahvehâne ortamında şiddet üretiyorlar”mış...
Kurban kesmeyenlerin ve kadınlarla rahatça beraber olabilenlerin ülkesi İsviçre’nin Blick gazetesi öyle demiyor: Her dört İsviçreli’den üçü pornografi seyrediyor; pedofili müthiş yaygın; kadınlar ve çocuklar şiddete maruz kalıyor; gençler hem birbirlerine, hem de öğretmenlerine şiddet uyguluyor; Choi’nin Amerika’da yaptığı katliamdan sonra, benzer bir katliam endişesiyle bazı okullar tatil edilebiliyor; neredeyse hergün bir Amoklauf yaşanıyor...
Sadede gelelim!
Şiddetin “bugünkü” en büyük kaynağı Amerikan emperyalizmidir; Amerikan kültürü ve yaşam tarzının tüm dünyaya dayatılmasıdır...
Virginia’da 32 arkadaşını katleden Cho, sadmenin (violent blow) şifresini çözmüş (İsmail Axe) ve elindeki baltayı büyük putun (ABD) boynuna asmıştır: «Kalbimi zalimce paramparça ettiniz, ruhuma tecavüzde bulundunuz ve vicdanımı ateşe verdiniz. Sizin sayenizde ben Hazreti İsa gibi ölüyorum, zayıf ve savunmasız insanların nesillerine ilham kaynağı oluyorum. Bugünden kaçınmak için milyarlarca şansınız ve yolunuz vardı, ama siz benim kanımı dökmeye karar verdiniz. Beni köşeye sıkıştırdınız ve tek bir seçenek bıraktınız. Karar sizindi. Şimdi hiç çıkmayacak kan ellerinizde.»
Anadolu’da olduğu gibi, Latin Amerika ülkelerinde de “emperyalizmin öncü keşif kolu” rolünü üstlenen Hristiyan misyonerlere, Hazret-i İsa’nın Ferisiler için söylediği sözü söylüyordu Zapataların lideri Samuel Ruiz: “ENGEREKLER”!
Bu sözü söyleyen Samuel Ruiz de bir papazdı; ve bir soru soruyordu: “Kim, zulme destek olan bir sükûtun İsa’nın dini olduğunu söyleyebilir?!"
İslâm’a gelince...
Her Cuma Hutbesi sonunda okunan âyet-i kerîmenin meâli: “ALLAH ADÂLETİ ve İHSÂNI ve YAKINLARI GÖZETMEYİ EMREDER; ve FUHŞİYATTAN ve MÜNKİRATTAN ve AZGINLIKTAN MEN EDER...” (Nahl, 90)
21 Nisan 2007
(Baran Dergisi, 16. Sayı)