«Savaş, siyasetin silahlarla devamıdır. Bütün savaşların amacı, düşmanın silahlı kuvvetlerini yok etmek sûretiyle irâdesini teslim almaktır.» (Carl von Clausewitz)
Bir de “konfeksiyonel kuvvetler” var.
Bunlar, “konfeksiyon” devletlerin veya örgütlerin silahlı kuvvetleridir...
Bu tür “konfeksiyon silâhlı kuvvetler”in alâmet-i fârikası, konfeksiyon elbiseler gibi dış mihraklı, hazırlop ve basmakalıp, özgünlükten ve millîlikten uzak olmalarıdır.
Konfeksiyon kuvvetler, giydirildikleri topluma uymazlar, sakil dururlar, sıkarlar, daraltırlar, rahat yürütmezler, bunaltırlar, işkence ederler, zulmederler, halkla ve halkın değerleriyle savaşmaya kalkarlar, komik durumlara düşerler (düşürürler), aşağılanırlar (aşağılatırlar)...
“Konfeksiyon” şeyler inanç, kültür ve geleneğe (konvansiyona) ait isimler ve renkler taşısa bile köksüzdürler; demode olduklarında, işleri bittiğinde kaldırıp atılır.
Konfeksiyon silahlı kuvvetler de elbette zaman zaman veya zamanla ait olduğu toplumun hissiyâtına tercüman olan hür irade beyanında bulunabilirler; kendilerini dizayn eden moda ve tasarım merkezlerine karşı gelebilir, baş kaldırabilirler.
Böyle bir başkaldırının başarısız örneklerinden biri “Türkiye Hizbulahı”dır.
PKK’ya karşı paramiliter kontra silahlı güç olarak devlet tarafından dizayn edilen “konfeksiyonel silahlı kuvvet” Hizbullah, tasfiye edileceğini anlamış, tasarım merkezine başkaldırmayı düşünmüş, fakat bildiğiniz şekilde “konfesyon”a tıkılarak tasfiye edilmiştir.
Böyle bir başkaldırının, konvansiyonelleşebilmenin yaşayan en başarılı örneği ise El Kâide’dir.
Soğuk Savaş döneminde, Afganistan’da, Amerika tarafından Rusya’ya karşı tasarlanan bu silahlı kuvvet, hem bir düşmanın silâhıyla başka bir düşmanı vurmuş hem de “konfesyon”a tıkılmaktan, tasfiye edilmekten kurtulmuş, “konvansiyonel” olmuştur.
Fransız İhtilâli’nden sonra (1792-1795) faaliyet gösteren meclisin adı olan “Konvansiyon”; anlaşma, uzlaşma, ahitnâme, akitnâme, mukavele ve yeni bir anayasa yapmak veya mevcut anayasayı tâdil etmek üzere toplanan komisyon demektir. “Konvansiyonel” deyince itibârî, nominal, alışılmış, klasik, gelenek ve göreneğe uygun, meşrû şeyler anlaşılır.
“Konfeksiyonel” ise basmakalıp, hazırlop, dış mihraklı, yabancı tasarım, başkasına ait basmakalıp, göstermelik şeyler, köksüz fikir ve davranışlar ve oluşumlar demektir; hazır giyim eşyasıdır, modadır, ömrü kısadır...
Şimdi soru şudur: TSK konfeksiyonel midir, konvansiyonel mi?
Aynelyakîn bildiğimiz bir şey var: TSK, “konfesyon”a tıkılmak isteniyor.
“Konfesyon”, Lâtin kökenli ve Kilise kaynaklı bir kelimedir; itirafçılığın, günah çıkarmanın, günah çıkartan papazın ve kiliselerdeki günah çıkarma kabininin adıdır.
TSK için konfesyon yani günah çıkartma kabini olarak kullanılan yer daha ziyâde Gülen medyası oluyor.
TSK’nın kıpraşmaktan doğan günahları Samanyolu, Zaman ve Aksiyon isimli “Gülen Konfesyonu”nda itiraf ediliyor.
TSK’nın içindeki şeytan (EMASYA) çıkartılıyor.
“Askeri Taksim’e İndirme Plânı” deşifre ediliyor.
“Komutan’ın Günlüğünden Darbe Bölümleri” açıklanıyor.
Zaman’ın karanlık yazarlarından Mümtazer Türköne, “Ordu içinde ordular var!” diye yazıyor vs...
Dilemmânın burasında sorulabilecek en yersiz soru, “Hocaefendi’ye papaz mı dedin?” sorusudur.
Bildiğim kadarı ile, Gülen’e haham veya papaz demek, kendi itikadınca bir beis taşımıyor.
Sorulması gereken, “Papaz Efendi”nin arkasındaki silahlı kuvvetlerdir.
ABD-İsrail Silahlı Kuvvetleri...
Cumhurbaşkanlığı yolundaki Tayyip Erdoğan’ın arkasındaki kuvvet de aynıdır.
Tayyib’in cumhurbaşkanlığına, “karısı başörtülü” diye değil de; “bu adamın cumhurbaşkanlığı ABD-İsrail tasarımıdır, BOP gereğidir” diye karşı ise TSK, yerden göğe kadar haklıdır!
Öyle veya böyle...
Ya Türkiye’nin müstevlîlerle olan tevhid akdi (Kemalizm) yırtılacak, dönmeler ve bizden dönmeler ayıklanacak, Doğu Perinçek’in Lozan’daki yalnızlığının devletin yalnızlığı olduğu idrak edilerek halkın güveni kazanılacak, Anadolu ile yekvücud olunacak, yeni (kadim) bir kimlik ile İslâm coğrafyasında yeni (tarihî) ittifaklar kurulacak ve saldıracak Silahlı Kuvvetler...
Veya konfeksiyonel kuvvetlerin uğradığı akıbete uğrayacak; ABD-İsrail’in istediği yere kadar çekilecek!..
Büyük dilemmâ!!!
Mustafa SAKA
17 Mart 2007
mim.saka@googlemail.com
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Blogger tarafından desteklenmektedir.