4 Temmuz 2009

Açık Kapı


Yeni yasaya göre, asker kişiler, barış zamanında 250. madde uyarınca kurulan ağır ceza mahkemelerinin yargı yetkisine giren bir suçu işlemeleri halinde bu mahkemeler tarafından yargılanacaklar; siviller ise askerî suçlar dışında askerî mahkemede yargılanamayacaklar.
AK Parti Grup Başkanvekilleri Bozdağ ile Elitaş tarafından verilen ve TBMM’de kabul edilen, “Askerlerin sivil mahkemelerde yargılanması; sivillerin askerî mahkemelerde yargılanmaması” hakkındaki yasa değişikliği etrafında kopan fırtına ve Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan’ın kararlı tavırları seyre değiyor.
Bu vesile ile...
Üstad Necip Fazıl’ın 1956 yılında Demokrat Parti’ye ve Menderes’e açtığı kredilerden derlediğim yüklüce bir desteyi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, Başbakan Erdoğan’a ve AKP kadrolarına sunuyorum; rüşvet-i kelâm değil, hediye...
Aşağıdaki paragraflarda geçen DP ve Menderes isimleri yerine kendi isimlerini koyarak bir durum tahlili yapabilirler mi?
Buyursunlar!
...
Halk Partisi’ni ciğerinden çürütmüş ve bitirmiş olan Demokrat Parti idaresi, pansiyon odaları gibi kiralık vicdan tellallarının yüzüne kapısını kapamadıkça, Karagöz’ün iki profili gibi, Halk Partisi’nden kendisini ayırd edemiyecektir.
(Necip Fazıl, Çerçeve 3, s. 9, Büyük Doğu Yayınları, 4. 4. 1956)
...
Hayat pahalı...
Kabahat hükümette...
İhtikâr ve istifçilik alıp yürüdü...
Kabahat hükümette...
Ticârî ahlâk sıfır...
Kabahat hükümette...
Asayiş mevcut değil...
Kabahat hükümette...
Fikir ve matbuat baskısı var...
Kabahat hükümette...
Adlî teminat yok...
Kabahat hükümette...
Memur huzursuz...
Kabahat hükümette...
Bu kış sert geçti...
Kabahat hükümette...
Ama...
Her damarından kan fışkıran doğranmış bir uzviyet halinde teslim alınan bir vatanda...
Kötülük adına sürüp giden ne varsa hepsinin tohumu Halk Partisi devrinde atılmış ve güneş sızmaz ormanlar halinde geliştirilip devredilmişken...
Ayrıca bu ormanın ağaçlarını hafifçe seyrekleştirmek için bile en aşağı kendileri kadar iktidarda kalmak lâzımken...
Bütün bu ithamlarla hikûmeti kötüleyen yine Halk Partisi olur ve buna rağmen darağacında değil, hakaret ve tecavüz salıncağında serbestçe kolon vurmakta devam ederse...
Bu işin kabahatı kimdedir.?
İtiraf buyursunlar; bu son kabahatıyle beraber hükûmet bilcümle kusurlarının tashihine gidebilir.
(Age, s. 12, 6.4.1956)
...
Bana öyle geliyor ki, büyük ve soylu yalnızların kendi çilelerine giriftar bir dostlar ve yakınlar halkası içinde bulunduklarını sanmıyorum. Cins insanların kaderi olan bu yalnızlık, onları muazzam kalabalıklar içinde “oldu bitti”lere üşüşen veya işi öteden beri satıhtan gören bir kadro içinde bırakmış, onlar da içlerindeki âlemle dışlarındaki âlemin zıt cereyanları arasında, daima münzevî ve fedakâr, her zaman iç ve dış mutabakatini bulamamışlardır.
İşte bizim Menderes de kalabalık içinde, bu ulvî münzevîlerden biri...
(Age, s.18, 14.4.1956)
...
Dünkü düvel-i muazzamanın yerinde şimdi Birleşmiş Milletler ve Amerika var... Bütün istedikleri ve umdukları, demokrasi kutuplarından hükûmetimizin yüzüne bir sille vurulması, yahut bu korkuyla hükûmetin kendilerine eyvallah demesi... Vatanlarını müstemleke ve ecnebileri bu topraklarda hak ve hakikat jandarması sananların hâli...
Bugün bizdeki muhalefet, iktidarı düşürmek şartıyla vatan düşürmeye bile razıdır...
(Age, s.20, 16.4.1956)
...
Bir evi yakarlar, on dakika sürer. Aynı evi yapmaya kalkarlar, on ay yetmez...
CHP’nin çeyrek asırlık tahrip devresini maddî ve mânevî bir umran çığırına bağlamak için acaba ne kadar zaman lâzımdır? Bunu kimse düşünmüyor ve üstelik kendilerine muhalefet hakkı verilen bazı şevketmeab efendilerinin eseri sanki DP’nin imiş gibi, bir de kendi ithamlarıyle bu enkaz sahasının bir vehlede cennete döndürülmesi isteniyor.
(Age, s.22, 20.4.1956)
...
Allah’tan, çok sevdiğimiz bir kulunu kendi aşk yolunda yürütmesi ve o kula da bizi himaye ettirmesini istiyor ve bunu umuyoruz. Madem ki Allah, kulunun zannı gibidir... mesele var mı?
(Age, s.26, 2.5.1956)
...
Sen, çehren, ruhunun in’ikâs perdesi olan çehren bakımından mânâda pek güzel bir insansın! Fakat terkibî olaran değerini belirttiğim bu çehrenin unsur unsur uzuvlarına geçince, yine senin, harikulâde bir vahdet denizinde müthiş bir dağınıklık ve tezad, yani kesret ifade ettiğini ve bu hâlinle seni sevenleri çıldırttığını gizleyemem.
Müsade edersen portreni çizeyim:
Alnında zekâ, asâlet ve iman ışığı...
Saçlarında da, bazan bunları örten rüzgârlara tâbi bir telâş...
Sağ kaşında karar, sol kaşında endişe...
Sağ kulağında emniyet, sol kulağında telkiniyet...
Sağ gözünde dâvet, sol gözünde firar...
Burnunda, herkesin sipsivri bir taazzum alâmet-i fârikası görmesine rağmen zarâfet...
Dudaklarında,sık sık tebessüm ve kahkaha çizgilerine bürünmesine rağmen hüzün ve melânkoli...
Çene kemiğinde irade ve çenede tereddüd...
Gel, şu güzel yüzünü bütün uzuvlariyle sadece zekâ, asâlet, iman ışığı, karar, emniyete dâvet, zarâfet, tebessüm ve iradenin emrine tahsis et!
(Age, s. 34, 1.6.1956)
...
Tanzimat’tan bugüne kadar gelmiş hükümet reislerimizi bir göz önünden geçirin! İçlerinde, Avrupalının biçtiği, yonttuğu ve merasına göre yetiştirip tepemize dikilmesini beklediği tiplerden ayrı ve şahsiyet sahibi bir tip görebilir misiniz?
Ben, Avrupa “maksadı mahsus”undan mamul bulunmayan tek hükûmet reisi olarak Menderes’i görüyorum.
(Age, s.35, 3.6.1956)
...
Halk Partisi devrinde muhalif, vatan haini idi; bugün millî kahramandır.
Halk Partisi devrinde Üniversite, manken askerlerin koğuşuydu; bugün yeniçeri ocağıdır.
Halk Partisi devrinde mebus, ırzına geçilen millet iradesinin iki büklüm simsarı idi; bugün bağlı millet iradesine rağmen bağımsızlık tecrübesinin şahlanmış tatbikçisidir.
Halk Partisi devrinde Halk Partisi uyuşuk, bezgin ve ihmâlkârdı; bugün bilhassa mutaarrız, müteşebbis, haince hesaplıdır.
Kuzum, bütün bunları vücuda getiren Demokrat Parti midir?
(Age, s.43, 12.6.1956)
RSS feed Twitter.
İsim: Email:

0 yorum:

Yorum Gönder

Blogger tarafından desteklenmektedir.