- Başarılı helâkın mânâ ve ehemmiyetine binâen! -
Kürt meselesine “terör” ve “teröristbaşı” yaftası takmadığımız yani resmî zâviyeden bakmadığımız biliniyor.
İdam sehpalarından, sürgünlerden, ihânetin her türlüsünden, zindanlardan, işkencelerden, tecâvüzlerden, katliamlardan, fâili meçhullerden, yakılan köylerden ve dipçik zoruyla bok yedirildiği köy meydanlarından geçerek geldi; uzun soluklu bir direniş sergiledi Kürt halkı.
Bu süreçte, sözde Türk-İslâmcı hareketleri çok kötü bir sınav verdiler.
Meydanlarda, “Zalimi alkışlamam, zulme rıza gösteremem” diyerek prim yapan, oy toplayan, iktidar olan, şöhret olan sözde “Asım’ın Nesli”; Akif’in, “Arnavutluk da ne demek, var mı ki Şeriat’te yeri?!” mısrâını, “Türkiye de ne demek?!” diye okumaya hiç cesaret edemedi; “Başyücelik Devleti” teklifini anlayamadı.
Bir kısmı da, kavmiyetçiliği inkâr edeceğiz derken kavim gerçeğini inkâra vardı...
Mazlumun yanlışını aramaktan, zâlimin zulmünü görmeye imkân bulamadılar.
Kürt halkının ırkçı(1), sosyalist(2), terörist(3), bebek katili(4) ve dış güçlerin maşası(5) bir hareketin peşinden gidiyor oluşuyla akladılar karanlık vicdanlarını.
Şu ithamlara bir bakalım...
1- “Kim bir zulme, zulmü yapan kendi kavminden olduğu için sessiz kalırsa, ırkçıdır.” İmâm-ı Gazâlî Hazretleri böyle naklediyor “ölçü”yü İhyâ’da.
2- PKK sosyalist filân değildir. (Dikkat edilirse, bu tesbitimiz PKK için bir eleştiridir.)
3- Silâhlı gücü olan her oluşum terör organizasyonu değildir.
4- İşkence altında iken, bir de “Bebek katili için ne diyorsun?” sorusuna muhatap olan Mütefekkir, Türkiye’de her yıl, on binlerce bebeğin sırf yetersiz beslenmeden dolayı öldüğünü söylüyor ve soruyordu: “Bebek katili kim?”
5- Dış güçlerin PKK’ya olan ilgi ve alâkası malûm. Lâkin, PKK’nın, bir halkı dış güçlerin desteğiyle ayağa kaldırdığı söylenebilir mi? Kürt ayağa kalktığı gibi, artık düğmesini de iliklemeye çalışıyor.
“Düğme iliklemek” benzetmesini, “rûhiyatçı” Ayhan Songar’dan aldım: “Beyin hakkında artık çok şey biliyoruz. Beynin ilgili noktasını uyararak adamın kolunu kaldırmasını sağlayabiliyoruz. Fakat bir adama beyin kontrolüyle ceketinin düğmesini ilikletebilmek için belki bin yıl daha gerekecek.” Diyor Songar. (Ayhan Songar’ın, Üstad Necip Fazıl’ın yanına “görevli” olarak gelip gittiğini, Üstad’ın aile dostu Denizlili Ekrem Amca, bizzat Üstad’ın ağzından duymuş ve bize söylemişti yıllar önce. Üstad’ın meşhur gölge fotoğrafı... Songar’ın objektifinden... “Ruhumun fotoğrafını çeken Songar” derken bir imada mı bulunuyordu Üstad? Vefâtından yıllar sonra, “can dostu”na, “mânevî mîrasçısı”na, “Beşer zekâsının sekreteri”ne, “72 milletin en önemli beyni”ne yapılacak olan Telegram?! Tutmayan Telegram...)
...
Telegram: Kimliksizleştirme, kişiliksizleştirme, angutlaştırma, mankurtlaştırma...
80 yıldır, Anadolu kıtası çapında uygulanan “Telegram”ın adı “Kemalizm”dir...
Mütefekkir’in ifâdesiyle: Beyinleri iğdiş etme ameliyesi...
Son günlerde bir “kimlik” tartışmasıdır gidiyor...
Tartışma, “topless” kavramlarla başlamış olsa da, bir kimlik ihtiyâcının, bir arayışın ifadecisi olması hasebiyle çok önemsiyoruz.
Bu tartışmanın sonunda yırtılıp atılacak olan, insanımızın altına ve üstüne bir esvap değil, bir deli gömleği olan Kemalizm’dir.
Evet, Kürt, kimlik istiyor; "Kürt" kimliğinin tanınmasını istiyor!
Kürt, PKK gerillalarını “Kuvvâ-i Kürdiye” olarak görüyor ve “Öcalan siyâsî irâdemdir” diyor.
Peki Sayın Öcalan ne diyor?
Dokuz yıl önce şöyle diyordu: “Kemalizm' in etkisinden kurtularak, bu soruna sonuna kadar doğru yaklaşım göstereceğiz”. (A. Öcalan, Akt. Mahir Sayın, Erkeği Öldürmek, s: 72, Nisan 1997)
“Bu, (Kemalizm) bir kara cehennem rejimidir yani. Türkiye'nin bazı Kemalist aydınları vardır. 'Şöyle rönesanstır' derler. Peki bu ne yani, bu hangi kara rejimde bu düzeye gelmiştir. Örneği yoktur ve en sivri uçtur. Hatta faşizmin babalığına soyunması da bu nedenledir bence. Faşizmin ilk (kapitalist faşizmin tabii) nüvesi burada gizli, Kemalizm'de gizlidir. Hitler'in Mussolini'nin Mustafa Kemal'e bizim öğretmenimizdir demesi, boşuna değildir. Onun yaşadığı koşullar onu 1920'lerde dünya çapında faşizmin babası yapmıştır.” (A. Öcalan, Akt. Mahir Sayın, Erkeği Öldürmek, s: 112, Nisan 1997)
İmralı sürecinde, tam tersi bir söylem geliştirdi Öcalan.
Bu tutum değişikliğiyle ilgili olarak, 30.11.2005 tarihli görüşmede avukatları eleştirileri aktarıyor Öcalan’a:
- Mustafa Kemal’e ilişkin olarak yaptığınız değerlendirmeler için “Kemalizm şerbet yapılıp bir Kürt tarafından Kürtlere içirtildi” diyenler var.
- Benim Kemalist olduğumu iddia edenler, kendileri 1930’lu 40’lı yılların Hitler ve Musollini anlayışını temsil edenlerdir. Kapitalist milliyetçi çizgiyi dayatanlardır ya da Stalin’in dar sınıf anlayışını temsil edenlerdir. Mustafa Kemal bir olgudur. Mustafa Kemal’i çözmeden Türkiye’de hiçbir sorunu çözemeyiz. Mustafa Kemal’in 1920’lerde emperyalizme karşı vermiş olduğu mücadeleyi kendi etnik kimliğinden bağımsız olarak değerlendiriyorum. Dünya halklarına örnek bir mücadeleydi. Deniz Baykal, Mustafa Kemal’i anlamadığı ve doğru yorumlamadığı için CHP erimektedir. Baykal’ın ana muhalefet olarak çözüme katkı sunması gerekirken bu tutumu ile çözüme engel olmaktadır. Mustafa Kemal’in 1920’li yıllarda oynadığı rolü 2000’li yıllarda oynayacak bir “Kürt” Mustafa Kemal’e ihtiyaç vardır. (http://www.rojame.com)
Evet, “Mustafa Kemal bir olgudur.
Mustafa Kemal’i çözmeden Türkiye’de hiçbir sorunu çözemeyiz.”
Türkiye’de, sözde müslüman aydınlara ve Türk Solu’na nazaran, Mustafa Kemal olgusunu çok iyi çözümlemiştir Sayın Öcalan.
Komplo sürecinden önceki “çözümlemeler”inde ve bilhassa “Erkeği Öldürmek” kitabında bunu görüyoruz.
İmralı sürecindeki “Kemalist” tutumuna elbette hiç katılmıyorum; ama ben bu tutumunu da, Öcalan’ın “Mustafa Kemal olgusu”nu çok iyi çözmüş olmasıyla açıklayabilir miyim diye düşünüyorum.
Nedir Mustafa Kemal olgusu?
Hiçbir ideolojik omurgan olmayacak.
Her şekle girebilecek kadar amorf olacaksın.
Her platformda ve insicam takibini imkânsız kılacak kadar farklı konuşacaksın.
Herkesle dans edebileceksin.
Bir araya gelmesi dünyada mümkün olmayacak kavramları bir cümlede kullanabileceksin.
Padişahımız Efendimiz, Halife-i Rû-i Zemin ve Şeriat-ı Garrâ diye yola çıkıp; Lâik Türkiye Cumhuriyeti’ni kurabileceksin.
Bağımsız Kürdistan diye yola çıkıp, demokratik konfedaralizm, Birleşik Ortadoğu, Mezopotamya, Misak-ı Millî, Türkiyelilik, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı üst kimliği, Sosyalizm, Kemalizm, Ekolojik, Mitolojik, Sümer Rahip Devleti ve nihâyet “Mustafa Kemal’in 1920’li yıllarda oynadığı rolü 2000’li yıllarda oynayacak bir “Kürt Mustafa Kemal”e ihtiyaç vardır.” diyebileceksin!!!
80 yıldır Kemalizmin pençesi altında inleyen Kürt halkının, hiç şüphesiz bir de “Kürt Mustafa Kemal”e hiç mi hiç ihtiyacı ve tahammülü olamaz!
Bu kötü bir ironi zannımca.
“Mustafa Kemal Olgusu”nun ve “Kürt meselesi”nin ne olduğunu; ve en önemlisi, “Kürd’ün meselesinin ne olması gerektiğini” en iyi Kürt halkı biliyor.
Kimse merak etmesin; Kemalizm şerbetini Apo’nun elinden bile olsa içmez Kürt!
(Aylık Dergisi 16, Ocak 2006)