Cevap: Taşınacak ile taşıyıcı canlı türünün plasenta tipleri uygun olmalı. Plasentayı saran kan damarlarının, taşınan embriyonun besin ve oksijen gereksinimini karşılayabilecek ve metabolik atıklarını uzaklaştırabilecek yeterlilikte olmaması, doku proteinleri arasındaki uyuşmazlık olasılığı ve her iki canlının vücut büyüklükleri, gebeliğin devamını doğrudan riske sokar. Anılan denemede, embriyonun sağlıklı gelişebilmesini sağlayacak metabolik gereksinimler karşılanamayacaktır. Gebeliğin belirli bir aşamasından sonra endometriyum dokusu, işlevsel yetersizliğinin yanında boyutsal açıdan da yetersiz kalacağı için, endometriyum yapısal hasar görecektir; ve gebelik (ve maymunun yaşamı da) sonlanacaktır. (Doç.Dr. M. Ali Onur)
Peki, TC’nin uterusu diyebileceğimiz TBMM ile Çankaya’ya AKP’nin yerleştirilmesinden n’olur?!
Darwin, “Türlerin Kökeni ve Tabiî Ayıklanma” kitabında (1859), canlı türlerinin çevre şartlarına uyumunu açıklamaya çalışmıştı. Fakat Marx ve Engels, Darwin’in bu kitabında bambaşka şeyler buldular: Tarihsel Diyalektik, Determiniz, Sınıf Çatışması vs... Engels, Marks’a yazdığı bir mektubunda, "Şu anda kitabını okumakta olduğum Darwin, tek kelimeyle muhteşem." derken; Marks'da, "Bizim görüşlerimizi tarihsel olarak temellendiren kitap işte budur." diyordu.
Sadece Komünizm değil, Nasyonalizm de temellerini bulmuştu bu kitapta; “insan soyunun arıtılması” ve “üstün ırk” hezeyanları “doğallık” kazanmıştı. İlerlemeye olan umumî temâyül ve ictimâî terakkî "ilkel" olanları eleyecek, "ileri" olanlar varlığını koruyacaktı. Bu tabiî olarak böyle olacaktı; seleksiyona müdahale etmek gereksizdi.
Bu pasif ırkçılar kadar sabırlı olamayanlar, Lenin’in Marksist diyalektiği hızlandırması gibi, tabiî ayıklanmayı çabuklaştırmak istediler. Saldırgan ırkçılık da Darwin’in teorisi üzerine inşa edilmiş oldu böylece.
Bütün dünyada “maymun” denilince ilk akla gelen isim “agnostik” Darwin ise, “tekvin” akidesini sarstığı Hristiyanî “liturji” ile gömüldü...
Liturgia: Kilise’nin kadim gelenek ve kuralları.
Litos (Eski Yunanca): Taş.
Litosfer: Yer kabuğu, taş küre.
Litografia: Taş baskı.
Litre: Eski Yunan’da bir ağırlık ve para birimi.
Literatür: Yazılı evrak.
Başlıktaki “letarji” ve türlerine gelince...
Yunânî lûgatta, atâlet ve işlevsizlik demek “lithargia”. Tıp dilinde ise, patolojik bir uyku tablosunun adı; mental ve fizikî bir donma, âdetâ taş kesilme durumu... Letarji türlerinden biri bu.
Efendimiz (sav), Mîraç'tan teşrif ettiklerinde, Ebû Cehil ve şürekâsı, gûya Efendimiz'i (sav) mahcûb etmek için, "Eğer dediklerin doğruysa, bil bakalım avucumda ne var?" diye sordukları zaman, “Ben mi avucundakilerin ne olduğunu bileyim, avucundakiler mi benim kim olduğumu bilsin?” buyurdu Allah Resûlü (sav). Ebû Cehil, "Tabiî, avucumdakiler seni bilirse, bu daha da önemli." Der demez, Ebû Cehil’in avucundaki çakıl taşları Kelime-i Şehâdet getirmeye başladılar. Kâlbi taşlaşmış Ebû Cehil yine inanmadı. Letârjinin en habis türü, böyle taş kesilmesi kâlplerin!
«Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gâfil değildir. » (Bakara, 74)
Beterin beteri var!
Geçtiğimiz günlerde yeniden homurdanmaya başladı İbret Dağı (Vezüv); ve yaklaşık iki bin yıl önce kâlben ve bedenen taş kesilen insanların fotoğrafları yayınlandı bütün dünya medyasında.
Zeytinyağı, şarap, değerli taşlar, olimpiyatlar, tiyatrolar, meyhaneler ve kerhaneler şehri Pompei... Önce bir büyük depremle uyarılmışlar; şehir kısmen harap olmuş, binlerce insan ölmüş. Aldırmamışlar. Bu depremden 17 yıl sonra, Vezüv’den dumanlar, lavlar, ateş topları ve kızgın küller yağmış bir anda şehrin üstüne... On iki metre kalınlığındaki bir tabaka altında kalıvermiş bir anda Pompei ve 200.000 insan.
Arkeologlar tarafından ortaya çıkarıldığında Pompei, insanlar o görkemli villalarda, pazarlarda, meyhanelerde ve her zevke uygun kerhanelerde ne hâlde idiyseler o an, o halde taşlaşmış olarak bulundular. Bu ibret tablolarından bir kısmı, Napoli’deki müzede sergileniyor bugün...
«(Onlara) yalnızca bir tek çığlık (yetti); anında sönüverdiler.» (Yasin, 29)
Biz müslümanlar, “tabiat olayları”nın “Âdetullah” olduğuna inanıyoruz; bu çerçevede tabiî seleksiyonu da yadsımıyoruz. Fakat başka ve asıl dikkate değer ayıklanma, fizikî ve mental, bedenî ve kâlbî taşlaşmadır.
Baştaki sorunun tekrarı: Peki, TC’nin uterusu diyebileceğimiz Çankaya’ya AKP’nin yerleştirilmesinden n’olur?!
Cevap: Gebeliğin belirli bir aşamasından sonra endometriyum zedelenir ve her iki tür de cehennemin dibine elenir!
Bu da bir tür seleksiyondur.
09 Eylül 2007
(Baran Dergisi, 36. Sayı)