27 Ocak 2007

Saddam’ın Ardından -III- VAHŞÎ, ZÂLİM ve MEHDÎ

Saddam Hüseyin, imrenilesi bir ölümle öldü…

Allah taksirâtını affetsin ve şehâdetini kabûl etsin!

Bu “âmin” demeyenler de var…

Osman Halid’in ifâdesiyle: “Saddam’a müslümanlığı yakıştıramayan köpek soyu”…

● “Hidâyet”: « - Cenâb-ı Hakk'ın insanın kalbinden her sıkıntı ve darlığı çıkarıp; yerine rahatlık, genişlik verip, kendi emir ve yasaklarına uymada tam bir kolaylık ihsân etmesi… (…) Fatihâ’daki “İhdine’s sırat el mustakîm” den maksadın "Hak Yol" ve "İslâm Milleti" olduğunu kıymetli tefsirciler öteden beri açıklayagelmişlerdir.» (Elmalılı Tefsiri)

“Hidâyet” bu ise, soru şudur: Vahşî ve zâlim olanlar da hidâyete erebilirler mi; yâni hak yolu bulabilirler mi, İslâm Milleti’ne dâhil olabilirler mi?

● Vahşî(r.a.) anlatıyor: « - (Uhud savaşı’nda) Hamza'yı gördüm. Ortalığı kasıp kavuruyor, kesip biçiyordu. Fırsat kollamak için bir kayanın arkasına gizlendim. Bir ara Şiba'b. Ümmü Emmâr "var mı benimle çarpışacak bir yiğit" diyerek meydan okudu. Hamza ona: "Allah ve Rasûlüne sen misin meydan okuyan" dedi. Göz açtırmadan, bacaklarından vurdu, yere serdi. (Hamza), sel suları arkalarına eriştiği sırada ayağı kayıp düşünce mızrağımı fırlattım.»

Hz. Hamza'yı şehid eden Vahşî daha sonra bir kenara çekildi. Hind, Hz. Hamza'nın burnunu, kulaklarını kesti, cesedine işkence yaptı, ciğerini çiğneyerek parçaladı.

● İbn Ömer(r.a.) anlatıyor: « - Resûlullah, Uhud'da şehit olanlar için ağlayan Abdüleşhel kadınlarının yanından gelmişti. "Hamza'nın ağlayanları yok!" diye üzüntüsünü ifade etti. Bunun üzerine, Ensar kadınları toplanarak Hamza için ağladılar. Bir müddet sonra Resulullah uyandı ve: "Yazık şu kadınlara! Hâlâ evlerine dönmemişler! Söyleyin onlara, evlerine dönsünler! Bugünden sonra da ölen üzerine ağlamasınlar!" buyurdu.»

● İbn Abbas(r.a.) anlatıyor: « - Uhud günü, şehidlerin cenazeleri Resûlullah'ın yanına getirildi. Resûlullah, 10’arlı gruplar halinde şehidlerin namazlarını kıldırdı. Her grup değiştikçe, Hamza’nın nâşı yerinde kalıyor, her grupla birlikte ona da tekrar namaz kılınıyordu.»

● Vahşi(r.a.) müslüman oluşunu anlatıyor: « - Fetih’den sonra Mekke'ye gelerek Resûl-i Ekrem’i gördüm. Bana dedi ki: "Vahşi sen misin?" Ben cevap verdim: "Evet" "Hamza'yı sen mi öldürdün?" buyurdular. "Öyle oldu" dedim. Bunun üzerine Allah Resûlü buyururdular ki: "Bana yüzünü göstermemen mümkün mü?" Ben de huzurlarından ayrıldım.»

Vahşî artık müslüman olmuştu. Peygamber Efendimiz Vahşî’ye bile hidâyet kapısını kapamamışlar, müslümanlığını kabûl etmişlerdi. Ancak Allah Resûlü’nün, amcası Hz. Hamza'ya(r.a.) olan derin sevgisinden dolayı, Vahşi’ye (r.a.) karşı olumsuz davranmaktan kaçındıkları için, yanından uzaklaşmasını istemişlerdi…

● Vahşî(r.a.) anlatıyor: « - Resûlullah'ın vefatından sonra, yalancı peygamber Müseyleme (Kezzab) ortaya çıktı. Belki bu herifi öldürürüm de günahımı öderim, diye düşündüm. Müslümanlarla birlikte Yemâme'ye gittim; ve bildiğiniz gibi Müseyleme'yi öldürdüm.» (Sahihi Buharî, V, 36, 37)

Saddam’a gelince…

Allah Resûlü, bir hadis-i şerîflerinde Âhirzaman’da olacakları haber verirken, bazı kişilerden de isimleriyle bahsediyor… Peygamber Efendimiz’in gerçek isimlerini vererek andığı kişilerden biri de "Saddam"dır.

"Saddam’ın Irak’da zuhûr edeceğini, muârızlarına karşı saddam (acımasız, şedid) olacağını, bütün dünya’nın, Saddam’ı yok etmek için Kuveyt’te toplanacağını, bu Saddam’da hayır olmadığını“ söylüyor Allah Resûlü…

● Ve mezkûr hadiste buyuruyorlar ki Allah Resûlü:

« - Ancak (Saddam) İslâmiyet’e dönerse onda hayır olur…»

Allah Resûlü’nün Saddam’a açtığı bu hidâyet kapısını kapatmaya kalkmak kimsenin haddi değildir. Allah taksirâtını affetsin; Saddam’ın İslâmiyet’e döndüğüne şâhidiz.

Ve Vahşî’nin günahlarına kefâret olarak Müseyleme pisliğini temizlemesine benzer bir şekilde, Saddam da pisliklere karşı savaş açmış, teslimiyetçiliği ve işbirlikçiliği değil, şehâdeti seçmiştir. Allah şehâdetini kabûl etsin!

Şiî tâifesi, "bu hadis uydurmadır" diyecek olursa, şöyle deriz: Sizin derdiniz "sahih hadis" derdi olamaz; olsa olsa, biz niye böylesini uydurmadık diye kıskançlık edersiniz. Çünkü, sizin uydurduğunuz hiçbir hadis böyle tecellî etmiyor. Ama âgâh olun; hadis uydurmakta, yalan söylemekte, iftira etmekte, yâni zulümde kimse sizinle yarışamaz! Siz zâlimlerin ta kendisisiniz! Allah Resûlü’nün mübârek ashâbına ve tertemiz eşlerine iftira etmekten daha büyük zulüm mü olur! "Şeyleri, âit olmadıkları yere koymak"sa zulüm, "hakikatin ırzına geçmek"se zulüm; siz, en büyük zâlimlerden çok daha büyük zâlimlersiniz! Siz şiîler, inancınızda samimi olsanız, söylediklerinize kendiniz inanıyor olsanız; "kayıp" dediğiniz imam zuhûr edene kadar "sirdab" kapılarından ayrılmazdınız… Fakat siz, söylediklerinizin hiçbirine kendiniz de inanmıyorsunuz; hep ve sâdece hâinlik ediyorsunuz!

● Mezkûr hadisin devamında buyuruyorlar ki Allah Resûlü:

« - Emin Mehdî’ye hâinlik edene yazıklar olsun! Hicretten 1.400 sene sonraki akidlerden 2 veya 3 akid say. (1 akit 10 yıldır.) O vakit Mehdî-i Emin çıkar ve bütün dünya ile harb eder. Dalâlete düşenler ve Allah’ın gadabına uğramış olanlar ve münafıklar, İsrâ ve Mîraç beldesi olan Kudüs’teki “Meciddun Dağları”nda onun için toplanırlar. Bütün dünyanın ve bütün hîlelerin melîkesi de Mehdî’ye karşı çıkar ki onun ismi "Zâniye"dir (Amerika). Bu melîke o gün bütün dünyayı dalâlet ve küfre sevkeder. Yahudiler de o gün dünyaca en yüksek makamdadırlar. Bütün Kudüs’e, Mukaddes Belde’ye hakimdirler. Bütün dünya denizden ve havadan Mehdî’nin üzerine hücum eder. Ancak çok soğuk ve çok sıcak beldeler müstesna. Mehdî bakar ki bütün dünyanın çirkin hile ve plânlarla aleyhinde ittifak ettiklerini görür. Fakat bilir ki Allah daha şiddetli mekr sahibidir ki, onların bütün hilelerini akim bırakır. Ve bütün kainat onun mülküdür ve ona dönecektir ve mercî yalnız odur. Ve bütün dünya aslı ve fer’iyle onun bir hilkât şeceresidir. İşte bu kudrete malik olan Cenab-ı Hak, Mehdî’ye nusret için en şiddetli bir darbe ile onları vurur ve karayı, denizi ve semâyı onlar üzerine yandırır. Ve semâ da onların üstüne şiddetli yağmurunu yağdırır. O gün bütün ehl-i arz küffâra lânet eder. Allah da bütün küfrün zevâlini irade eder.» (Esme-l Mesalik Lieyyam-il Mehdîyy-il Meliki Li Küll-id Dünya Biemrillah-il Malik, Kelde bin Zeyd-216)

mim.saka@googlemail.com

RSS feed Twitter.
İsim: Email:

0 yorum:

Yorum Gönder

Blogger tarafından desteklenmektedir.