20 Temmuz 2006

"Avrupa’da Türkler" Sergisi ve bir film: "Gelin; Türkler Kaçıyor"!

Önce bir sergi haberi: «Dokuz köşeli yıldız. Etrafı kalın surlarla çevrili. Surların etrafı derin su kanallarıyla çevrili.
İtalya’nın Palmanova kenti. Avusturya-Slovenya sınırında. Venedik ile Trieste’nin hemen kuzeyinde.
Dokuz köşeli yıldız biçiminde kurulan Palmanova kentine giriş, ancak tek bir arabanın geçebileceği kadar dar bir kapıdan. Biri girerken, aynı anda öteki çıkamıyor. Girişi-çıkışı trafik lambaları düzenliyor. Küçük bir kasaba.
Ancak, 16. yüzyılda kurulan bu kentin, tarihte ve bugün işlevi büyük.
Tarihteki işlevi, Viyana kapılarına kadar dayanan Türkler’in kuzeyden İtalya’ya inmelerini önlemek.
Türkler, Alpler’in bir uzantısı olan şu dağlara kadar geliyor. Dağdan aşağı indiklerinde, Palmanova, kale kenti. Venedik ve Trieste’yi korumak üzere öncü kent.
Bir grup gazeteci ile Palmanova’dayım. Kent, tam bir garnizon. Çeşitli yerlere dağılan kışlalardan bazılarını Napolyon yaptırıyor.
Özellikle Venedik’i korumak daha önde gelen amaç. O nedenle, Fortezza Venezia, Venedik Kalesi olarak anılıyor.
Günümüzdeki işlevi ise, tarihin barbar Türklerini, bağrına basmak.
İtalya, Avrupa’da Türkler Sergisi açıyor. Bu bir dizi etkinlikle kutlanıyor.
Kutlamaların merkezi, tarihte Türkler’in İtalya’ya istilasını önleyen Palmanova kenti.
Sergiler, müzik-dans gösterileri, tartışmalar, paneller hep Palmanova’nın kışlalarında.
İşte, şu eski kalenin bir bölümünde Mimar Sinan’ın planları sergileniyor.
Ana kışlada, Topkapı Sarayı, Louvre Müzesi, British Museum, Stockholm Müzesi, Harvard Müzesi gibi, dünyanın dört bir yanından gelen Türk eserleri sergileniyor.
Sık sık, AB eşiğindeki Türkiye vurgulamalarıyla. (...) Kendimi yeşilin sihrine kaptırıyorum. O anda moralim bozuluyor. İşte burası AB.
Dönüyorum ülkeme, bakıyorum.
Kopenhag kriterlerini hakkıyla yerine getirsek, yurttaşlar arasında tam eşitliği sağlasak, temel hak ve özgürlüklerde hiç bir eksiğimiz olmasa, gerginlikler, kavgalar sona erse...
Biz bu yeşile ne zaman ulaşacağız? Kültür fışkıran bu yeşile?
Kim bilir, daha kaç tane Avrupa’da Türk Sergileri düzenlemek gerek.»
Bu, berbat bir Türkçe ile, “Dönme Türkçesi” ile yazılmış haberi veren kişi, “İşgâl Medyası”nın eşşek kafalı siyaset uzmanı Yalçın Doğan.
...
Ve bir film haberi...
Daha doğrusu, bir film projesi tanıtımı...
«Türk sinemasının iyi yönetmenlerinden Ali Özgentürk, bugünlerde bizim yurtdışındaki imajımızı değiştirecek bir proje üzerinde çalışıyor. (...)
Film, belleklerde kalmış yanlış bir kanıyı silmeyi amaçlıyor.
Ali Özgentürk, Avrupalı, dünya çapındaki yönetmenlere bir mektup gönderdi, bu mektupta sorular var. Yönetmenler bu soruların yanıtını çektikleri filmle verecekler.
Yirmi bir yönetmenden bazılarının adlarını verdiğimde, projenin gerçekleşmesinin bizim tanıtılmamızda/tanınmamızda ne kadar etkili olacağını kabul edeceksiniz:
Pedro Almadovar, Lars Von Trier, Bertrand Tavernier, Neil Jordan, Wim Wenders, Bernando Bertolucci, Nanni Moretti, Ken Loach, Werner Herzog, Atom Egoyan, Emir Kustarica.
Türkleri yabancılara Türklerin anlatması etkili olmuyor. Çünkü bir önyargıyla, kendi milletini övüyor sözü tarafsızlığı, nesnelliği bir yargıda silip süpürüyor.
Ali Özgentürk’ün soruları, yabancı yönetmenleri düşünmeye ve yaratmaya sevk edecek, ciddi içeriği taşıyor. Avrupa Birliği konusundaki soruların, onları kimlik, milliyetçilik, farklı din ve kültürler konusunda yapacakları filmin en önemli yanı, Avrupa’nın bizim hakkımızda ne düşündüğünün gerçekçi bir panoramasını ortaya koymasıdır.»
...
Bu, tıpkı Yalçın Doğan gibi, berbat bir Türkçe ile, “Dönme Türkçesi” ile kaleme alınmış tanıtım yazısı da, “İşgal Medyası”nın eşşek kafalı sanat uzmanı Doğan Hızlan’a ait.
Bu film, “bizim yurtdışındaki imajımızı değiştirecek bir proje” miymiş, “belleklerde kalmış yanlış bir kanıyı silmeyi” mi amaçlıyormuş, yoksa “Avrupa’nın bizim hakkımızda ne düşündüğünün gerçekçi bir panoraması” mı olacakmış?
Siz anlayabildiniz mi?
Efendim, anlatmak istedikleri şudur:
«Bizim bir devlete ihtiyacımız vardı.
Önce, numaradan Müslüman olduk.
Ve uzun maceralardan sonra Türkiye'yi elimize geçirdik.
Döndük ve de dönüştürdük.
Bir müslüman ülkesi değildir artık Türkiye!
Türkiye artık Türklerin değildir!
Avrupa bunu görsün; halkına da göstersin!
AB’ye alın artık Türkiye’yi!
Gelin, Türkler kaçıyor!..»
...
Filmin İtalyanca adı “MAMMA Lİ TURCHİ!” imiş.
Türkçesi “ANNEEE, TÜRKLER GELİYOR”; fakat, “KAÇIN, TÜRKLER GELİYOR!” diye çevrilmiş!
Filmin Türkçesi “KAÇIN, TÜRKLER GELİYOR!” olacakmış; ama, film henüz proje aşamasındayken şunu rahatlıkla söyleyebilirim, ki filmin mesajı tam tersi olacak, “GELİN TÜRKLER KAÇIYOR!” diyecek.
● Belki bu film, bugün hâla Avrupa’nın göbeğinde her sabah saat 11’de çalan kilise çanlarının, Türkleri Viyana kapılarından döndürdüğü için Tanrıya şükran çanları olduğunu açıklayacak.
● Belki, Avrupa kahvaltı kültüründe, kahvenin yanında afiyetle yenilen Gipfeli’nin (Kruasan) bir TÜRK HİLÂLİ olduğunu; ilk defa, Türklerin Viyana kapılarından döndüğü günü kutlamak amacıyla yapıldığını ve o günden bugüne dek Avrupa kahvaltı kültürünün vazgeçilmezi olduğunu açıklayacak. «Gipfeli entstanden 1683 nach der Belagerung Wiens durch die Türken in Wien. Die Bäcker entdeckten als Erste, daß die Türken die Stadt angriffen. Dadurch sollen sie maßgeblich zur Rettung Wiens beigetragen haben. Zur Erinnerung an dieses Ereignis erfanden sie das Gipfeli, in Anlehnung an den TÜRKISCHEN HALBMOND.»
● Belki, Prag meydanının meşhur saat kulesindeki 12 figürden birinin ölümü simgelediğini ve adının “Türk” olduğunu, her saat başı belirip, Avrupa’ya ölümü hatırlattığını gösterecek.
● Belki, Fransız panayırlarında, kafasına üç top atılarak devrilmeye çalışılan bez bebeğin adının “TÜRK KAFASI” olduğunu da gösterecek.
● Belki, Batılı ressamların “ŞEYTAN SURATLI VE KUYRUKLU TÜRK” tablolarına yer verecek...
● Belki, Türk düşmanı meşhur müzisyenlerin güfte ve bestelerini çalacak...
● Belki, Martin Luther’i canlandıran bir aktör, “BÜTÜN TÜRKLER ÖLDÜRÜLMELİDİR!” diye vaaz verecek...
● Belki, bu projeye katılan Avrupalı yönetmenlerden biri, Avrupalı’nın kafasındaki “Türk” imajının bir “ulus” değil, eşittir “Müslüman” olduğunu da anlatacak...
Elbette Malkoçoğlu ve Kahpe Bizans filmlerinden daha kaliteli ve sofistike bir film çıkacak ortaya.
Ama ve tabiî bu filmin de amacı ve mesajı aynı olacak: “NEUTRALİZATİON OF THE WORLD”!..
“Neutralization Of The World”: Dünyayı nötralize etme; Judaist dünya hâkimiyeti önündeki her şeyin içini boşaltma, anlamsızlaştırma, anlaksızlaştırma, tehlikesizleştirme, değersizleştirme, hiçleştirme, piçleştirme...
...
«Sabetaycılar bir yerde Türk toplumunda taraf oldular. Neye taraf oldular; Batıya, Batılı yaşam tarzına taraf oldular ve bu yasam tarzını Türk toplumuna getirmeye uğraştılar. Örneğin İpekçilerin ilk sinema salonlarını açmaları ve burada Batılı yaşam tarzını gösteren filmlerin gösterimi ve Yalman'ın ateşli ve saldırgan bir laik oluşu... Tüm bunlar Dönmeleri kozmopolitizmle, Batıyla özdeşlestirdi ve bir yerde İslami-geleneksel-muhafazakar değerlere bağlı olarak yaşamak isteyen toplumun çoğunluğuna bu yaşam tarzını dayatmakla suçlandılar. Çünkü akşamlari foxtrota, çaylara, balolara gitmeyen, kısa etek giymeyen, başını açmayan, İslami değerlere bağlı muhafazakar kadınlar ve toplumun çoğunluğunu teşkil eden bu tarz aile ve toplum yapısı, dönemin basını ve kamuoyunun önde gelen ve bir çoğu Selanikli olan yazarları tarafından "yobaz ve gerici" olarak nitelendirildiler. Bütün mesele buradan ortaya çıkmaktadır ve bugün de Türk toplumunda yasanan gerilim ve gerginlik aynı nedenlere dayanmaktadır. Sağ-sol çatışmalariı döneminde komünizmi ve Marksizmi de temsil ettiler bir yerde. Kozmopolitizmle ve Batıcılıkla özdeş hale geldiler ve Batının ahlak düşkünlüğüne ve onu muhafazakar bir hayat tarzının üstüne dikte etmeye taraf oldular.»

«"Kendini Türk kabul eden herkes Türktür" felsefesine dayalı Kemalist ulusalcılık anlayışı, Sabetaycıların sıkı sıkıya sarıldıkları bir ideoloji haline gelmiştir. Böylelikle Türkiye halkının üstüne Modern-Atatürkçü-Batıcı bir anlayışla egemen olmuşlardır...»
...
Ve şimdi, bu nevi sergiler ve filmlerle dönüp Avrupa’ya demek istiyorlar ki:
«Bizim bir devlete ihtiyacımız vardı. Önce numaradan Müslüman olduk ve uzun maceralardan sonra Türkiye'yi elimize geçirdik. Döndük ve de dönüştürdük. Bir müslüman ülkesi değildir artık Türkiye! Türkiye artık Türklerin değildir! Avrupa bunu görsün; halkına göstersin. AB’ye alın artık Türkiye’yi! Gelin, Türkler kaçıyor!»
Lâkin, Avrupa’nın hâfızasındaki yara çok derin.
Anadolu’daki son Türk’ün (=Müslüman’ın) de Orta Asya steplerine doğru kaçmakta olduğunu gözleriyle görmeden, Türkiye’yi AB’ye almaya cesaret edemez Avrupa!!!

Mustafa SAKA
mim.saka@googlemail.com
RSS feed Twitter.
İsim: Email:

0 yorum:

Yorum Gönder

Blogger tarafından desteklenmektedir.