13 Ağustos 2011

Hakîm Ahlâk Âbidesi

 

«Yâsîn; Hikmet dolu Kur`an hakkı için; Sen şüphesiz peygamberlerdensin; Sırât-ı Müstakîm üzeresin. (Bu Kur`an) üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir. (Bu Kur`an) Ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir.» (Yâ Sîn, 1-6)

Allah, adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar etmişlerdir). Mutlak güç ve hikmet sahibi Allah`tan başka ilâh yoktur. (Âl-i İmrân, 18)

«(Allah) Hikmet'i dilediğine verir. Kime de Hikmet verilmişse, şüphesiz ki, ona pek çok hayır verilmiştir. Bunu ancak akıl sahibleri anlar.» (Bakara - 269)

«Ahlâkın anası ve esası şu dört şeydir: Hikmet, şecâat, iffet ve adâlet...

Bütün güzel huylar, şu dört aslın îtidâl üzere bulunmasından doğar. İfratından cerbeze, hile, hud’a ve dehâ (çapında pislik); tefrîtinden ise ahmaklık, bönlük ve cinnet meydana gelir.
 
Hulâsa: İyi huyların anası ve aslı şu dört fazîlettir: Hikmet, şecâat, iffet ve adâlet. Diğerleri, bunların teferruatıdır.

Şu dört hususda kemâl mertebesine yükselen, ancak ve ancak Resûl-i Ekrem Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem’dir. Şu dört vasıfta Resûl-i Ekrem Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem’e kim yaklaşırsa, o nisbette Allah-u Teâlâ’ya yaklaşmış sayılır.

Şu fazîletleri toplayan her ferd, yaratıklar arasında itâat edilen bir hükümdâr olmayı ve insanların onun etrafında toplanıp, iş ve hareketlerinde onu örnek kabul etmelerini hak etmiş olur.

Şu dört fazîletten uzaklaşıp, bunların zıdları ile vasıflanan kimse de, insanlık ve mahlûkat arasından sürülmeyi hak etmiş olur. Zîra bu gibi insan, Allah’ın rahmetinden kovulan ve sürülen şeytana yaklaşmıştır.» (İmam Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi'd Din, c.3, s.127-128)

«Bil ki; hikmetin ifrat, tefrit ve îtidâl hâlleri vardır. Hikmet deyince, övülen îtidâl hâli kastedilir.
Hikmet sıfatı îtidâl hâlinde olunca, ondan tedbir, parlak düşünce, amellerin inceliklerini ve nefsin gizli âfetlerini tanıma konusunda güzel anlayışlar ortaya çıkar.

Hikmetin ifrat hâlinden ise hîle, aldatma, kurnazlık ve benzeri huylar ortaya çıkar.

Hikmet noksan olunca dalgınlık, cahillik, ahmaklık ve delilik ortaya çıkar.

Hikmet, sâlikin ifrat ve tefritten uzak durup, gayret ve teslimiyeti birleştirerek amel etmesidir.

Cahillik; tecrübe azlığıdır. Ahmaklık, niyeti iyi fakat gidişatı kötü olmaktır. Delilik ise, bütün bu saydıklarımızın bozuk olmasıdır.» (İmam Gazâlî, Hak Yolun Esasları, s.204)

«İslam’ın dört temel ahlaki ilkesi vardır, bunlara "Fezâil-i Erbea" denir: Hikmet, Şecâat, İffet, Adâlet…

Bütün faziletler bu dördünün etrafında toplanır. İlk üç fazilet bir insanda varsa, o insanda dördüncü fazilet de vardır; yani o insan âdildir.

Hikmet, hâdiseleri ve insanları tam anlamıyla yani aslına uygun olarak tanıma gücü ve gayretidir. Hem yetenektir, hem gayrettir, hem güçtür…

Şecâat, cesur olmaktır; tehevvür değil, yani saldırma değil; hakkı yerinde, çekinmeden, olduğu gibi söyleme yürekliliğidir; ve savunmak ve yaşamaktır.

İffet, Afîf olmak; yani nâmuslu, şerefli olmaktır. İffetsizlik demek de şehvet, para, şöhret ve makam düşkünlüğüdür. Bir insan para düşkünü ise para için, kadın düşkünü ise kadın için, makam düşkünü ise makam için her şeyini harcar ve bütün değerlerinden vazgeçer.» (Ali Nar, Burhan, Ağustos 2010)

Anlıyoruz ki, aslında bir tane “Ahlâk” var; Ahlâk’ın anası ve esası olan "hikmet, şecâat, iffet ve adâlet"in en ekmel mertebesi olan “Peygamber Ahlâkı”… Allah'ın Kur'ânında, «Ve hiç şüphesiz sen azîm bir ahlâk üzeresin.» (el Kalem, 4) buyurduğu Peygamber'in ahlâkı!.. «Ben, Ahlâkî yücelikleri tamamlamak üzere gönderildim.» (Cem'ul Fevâid) buyuran Peygamber'in ahlâkı!..

Diğer bütün ahlâklar ve ahlâkî nitelemeler, kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Allah Resûlü'nün bu azîm ahlâkına yakınlığı ve uzaklığı ifade edebilmek için… Yani yakınlıkları veya uzaklıkları nisbetinde, derece derece iyi veya kötü ahlâklar...

Demek ki, Ahlâk’ın anası ve esası olan "Hikmet, Şecâat, İffet ve Adâlet"in ifratından, insî Şeytan olan "Deccâl Ahlâkı" doğdu; tefritinden ise, Deccâl‘e bilerek veya bilmeyerek uşaklık edenlerin ahlâkı...

Demek ki, Ahlâklar içinde en kötüsü, “Peygamber Ahlâkı”na en uzak, Şeytan'a ise en yakın olan “Deccâl" Ahlâkı”dır; ve Deccâl'e bilerek veya bilmeyerek uşaklık edenlerin ahlâkı...

Ahlâklar içinde en iyisi de, Peygamber Ahlâkına en yakın, Şeytan'a ise en uzak olan "Peygamber Vârisleri"nin ahlâkıdır: Allah Resûlü ile birlikte Cennet ehlinin seyyidleri olan "Hamza, Ali, Cafer, Hasan, Hüseyin ve Mehdî"nin ahlâkı… (İbn Mâce, Fiten, 34) Ve bütün Sahâbe Kadrosu'nun ve bütün "Bir Nevî Mehdî" sayılan büyüklerimizin ahlâkı…

Âhir Zaman'ın şu son diliminde, Deccâl'in bütün fitnelerinin kapılarımızı ve kâlblerimizi son derece zorladığı bu demde, tek sığınağımız ve barınağımız herhâlde bu "Hakîm Ahlâk" olmalıdır…

Hakîm Ahlâk âbidesi Salih Mirzabeyoğlu canlı örnek!

12. 12. 2010 / Mustafa SAKA


RSS feed Twitter.
İsim: Email:

0 yorum:

Yorum Gönder

Blogger tarafından desteklenmektedir.