Ebâanceddin "Haymatlos (=Vatansız)" olan çıfıt soyu, “vatan nedir“ bilmez!
Vatan sevgisini, vatan için ölmeyi hele aklı almaz!
«Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum dedim; hepsi, ellerinde Kur’an, hiç tereddüt etmeden mutlak bir ölüme koştular...»
Çıfıt soyunun, şu mübârek manzarayı resmederkenki ifâdeleri bile takdirden çok şaşkınlık yüklüdür; bu fedâ ruhunu anlamamaktadır, inanamamaktadır ve benlik dolu bir eda ile “enâyiler” diye sırıtmaktadır...
Kendisi çünkü hiç bilmez bu sevgiyi ve cesâreti; her cepheden ricat eder...
Kazım Karabekir, hâtırâtında, Mustafa Kemal'in 1918'de, Arap kıtasında komuta ettiği 7. Ordu'nun, düşmanın yüzünü bile görmeden cepheden kaçtığını, İngilizlerin çarpışacak ordu bulamadığını yazar...
Yunan ordusunun Eskişehir’e doğru ilerlediğini öğrendiği zaman da tasını tarağını toplayıp Ankara’dan Kayseri’ye kaçmaya kalkar...
Lozan’a giden heyete, « - NE İSTERLERSE VERİN, TRAKYA’NIN DOĞUSUNDA ISRAR ETMEYİN, HATTA İSTANBUL’U DA VERİN; YETER Kİ BİR ANLAŞMA İMZALAYARAK DÖNÜN. » diye tembih eder!
Bundan önce, İngiliz Daily Mail Gazetesi muhabiri G. Ward Price kanalıyla, İngiliz makamlarına şu teklifi yapar: « - ANADOLU TOPRAKLARI ÜZERİNDEKİ BİR İNGİLTERE İDÂRESİNDEN O KADAR HOŞNUTSUZLUK GÖSTERİLMEMESİ GEREKİR. Eğer İngilizler, Anadolu için sorumluluk kabul edecek olurlarsa; İngiliz idâresinde bulunan tecrübeli Türk vâlileri ile çalışmak ihtiyacı duyacaklardır. BÖYLE BİR SALAHIYET DÂHİLİNDE, HİZMETLERİMİ ARZ EDEBİLECEĞİM MÜNÂSİP BİR YERİN MEVCUT OLUP OLMADIĞINI BİLMEK İSTERİM.»
Bütün derdi Anadolu’nun “sömürge valisi“ olmaktır; ve olmuştur!
Anadolu bir vatan değildir onun için; bir "haymatlos"dur çünkü o, üç bin yıldır vatansız yaşamış bir çıfıt soyudur!
O’nun çıfıt soyundan olduğu, zannedilmesin ki bir müslüman karalamasıdır; “dönme“ olduğunu yazan ENCYCLOPEDIA JUDAICA’dır.
Ne Mekke-Medîne, ne Musul-Kerkük, ne İstanbul, hatta ne de Ankara “vatan” değildir ebâanceddin vatansız olanlar için...
Vatan nedir bilmez onlar!
Aynı çıfıt soyundan olduğu tescilli olan Cemal Paşa da (gazeteci Hasan Cemal’in dedesi), Arab münevverleri başta olmak üzere, çoluk çocuk demeden omuz üstünde baş bırakmaz Arab illerinde...
İngilizlere karşı Arablarla omuz omuza vatan toprağını savunmaktır güyâ vazîfesi...
Ve "İnkılâp Tarihi”ne "hâin” diye yazarlar; zulmettikleri, ihânet ettikleri Arabı...
Çanakkale’de, bu vatanın, çoğu yüksek tahsilli 250 bin gencidir şehid olan!
ÇANAKKALE SAVAŞI, AYNI ZAMANDA BİR MÜNEVVER KIYIMI OLDUĞU İÇİN, KENDİSİNİN “BAKIYYET'ÜS-SÜYÛF (=KILIÇ ARTIĞI)“ OLDUĞUNU SÖYLERMİŞ SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN HAZRETLERİ...
Çıfıt soyunun ölmeyi emretmekle övündükleri, Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri gibi Medreset'ül Kuzat (Hukuk Fakültesi), Tıbbiye vb. fakülte öğrencileri ve mezunlarıydılar!
Vatan’ın istikbâliydiler!..
Öldüler!..
Kafkaslarda, Balkanlarda, Arabistan’da, Yemen’de, Anadolu’da, Çanakkale’de vatan için öldüler...
O kadar öldüler ki, neredeyse erkek kalmadı vatanda...
"Bakıyyet'üs-süyûf" olarak hayatta kalabilen Gazi Sülayman Hilmi Tunahan Hazretleri’ni, Said Nursî Hazretleri’ni, İskilipli Âtıf Hocaları, Şeyh Saidleri ise hâin ilân ettiler; Kemalist devrimlerle öldürdüler, sürdüler, süründürdüler...
« - GİYDİLER ÇIKARDIKLARI ÇİZMELERİ EMPERYALİSTLERİN
EFENDİ OLMAK HEVESİYLE SİLÂHLARI BİZE DÖNDÜ
BEDELİ İHÂNET OLDU KANIMIZIN…» (S. Mirzabeyoğlu, Aydınlık Savaşçıları)
Mirzabeyoğlu’nun tâbiriyle yine, "dullar ve yetimler ülkesi" hâline gelmiş erkeksiz bir Anadolu’da, Kemalist inkilâpların dipçik zoruyla icrâsı pek zor olmadı...
« - (Mustafa Kemal’in telgrafının) son cümlesi pek mühimdir: ”İstiklâl-i Millî uğrunda mücâhede-i milliye ve diniye ilân etmek...” Bu adam bununla dinin böyle zamanlarda işe yarayacağını söylüyor demektir. Sonra dini baltalamıştır. Asıl cehâlet, hıyânet işte budur. Bir gün yine din lâzım olursa ne yapacağız acaba?! Bu nokta çok mühimdir.» (Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hâtırâtım, c.3, s. 572)
« - (Nutuk’da) Sh. 273’de Meclis’in açıldığına dâir bir tamîmi var. Bu tamîm dikkatle okunmaya lâyık ve ibretli bir şeydir. Bütün dini ele alarak siyâsete alet etmiş. Ona sığınmışdır. Bunu kendi yazmışdır. Sonra dini siyâsete âlet etti diye patır patır adam asacakdır. Hâlbuki kendi yaptığı şey. Asıl bunda şu nokta mühimdir: Demek bu millet dindardır, hâlâ yine tamâmiyle öyledir. Bir millet bir günde din değiştiremez. Hem bir millete din ve itikat behemehâl lâzımdır. Böyle bir buhranda ona sığınması, onun ne büyük kuvvet olduğunu kendi de itiraf ediyor demektir. O hâlde üç beş yıldır bu adam bir düziye bu dini nasıl tepeledi?! Ya bir gün yine lâzım olursa, ki olacaktır; ne yapılacak? Bu millet harbi de din kuvvetiyle yapıyordu. Bir harb zuhûrunda ne olacak?! BUNUN İŞLERİ İNSANA ÖYLE BİR ZAN VERİYOR Kİ, BU ADAM TÜRK MİLLETİNİN DÜŞMANIDIR. ÇÜNKÜ İLK HAMLEDE DİNİNE MUSALLAT OLMUŞTUR. DİN HARSTANDIR. BİR MİLLETİN TEMEL TAŞLARI HARSDIR. BU ADAM VE EMSÂLİ TÜRK HARSINI YIKMAKLA MEŞGÛLDÜR. BU HÂLDE HÂİNDİR!» (age, c.3, s. 589)
28 Şubat’ın "Harekât Başkanı” olan Çetin Doğan’ın, giderayak yaptığı konuşma (2003) çok tartışılmıştı; tabiî boş tartışılmıştı...
Çetin Doğan’ın o konuşmada sarfettiği iki cümle, “haymatlos“ bir Kemalist’in portresidir...
Bir: « - Mehmetçiğin kanını Yemen'de, Galiçya'da akıttık, niçin akıttığımızı hâlâ sorguluyoruz...»
İki: « - Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırlarını bile bilmeyenler, vatanla müstemlekeyi karıştıranlar var.» cümleleri...
"Vatan uğrunda ölmek enâyilik“miş; bunu da 28 Şubatçı Paşa’dan öğrendik...
1538'den 1918'e kadar tam 380 yıl vatanımızın bir vilâyeti olan Yemen için işgâlci İngiliz’le savaşarak kanlarını toprağa dökenlere “enâyi”, kalanlara “müstemlekeci” diyebilir Kemalist kafa...
Kilit altında tuttukları arşivlerden bir belge konulsa önlerine, Osmanlıca olduğu için okumakdan bile âcizdirler...
[-"VİLÂYET-İ YEMEN'İN FETİH VE TESHÎRİ HUSUSU, MÜCERRED TAHSÎL-İ MÂL İÇİN OLMAYIB..." (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Mühimme Defteri, c. VII no. 2738)]
Ama Tarih yok; çünkü kesip attılar!
Hâfıza yok; çünkü silip attılar!
Tamtakır kuru bakır, 80 yıllık piç bir yapılanma var ortada!
“VATAN YÂHUT SİLİSTRE“ demişti hani “Vatan Şairi” dedikleri Nâmık Kemâl...
Peki Silistre nerde şimdi; biliyor mu Kemâlist paşalar?!
Çanakkale’de İngiliz’e geçit vermemek için kanlarını akıtan askerler arasında Yemenliler de vardı, Silistreliler de...
GAZİ SÜLAYMAN HİLMİ TUNAHAN HAZRETLERİ meselâ Silistreliydi; ama vatan bildiği Çanakkale için savaşmakta tereddüt etmedi...
PEKİ, M. KEMÂL SELÂNİKLİYDİ; "VATAN YÂHUT SELÂNİK" DİYEBİLDİ Mİ?
YA KEMALİST ORDU?
“VATAN YÂHUT ANKARA“ DİYEBİLİR Mİ ŞİMDİ?!
“Ankara kaç günde düşer?“ diye sormuştum geçen yazımda. Anlamsız bir soru sorduğumu itiraf ediyorum; ANKARA ZATEN BİR “ŞEHR-İ SÂKIT (=DÜŞÜK ŞEHİR)“DİR!
İsmet, « - Ne isterlerse verin, Trakya’nın doğusunda ısrar etmeyin, hatta İstanbul’u isterlerse onu da verin; yeter ki bir anlaşma imzalayarak dönün!» tembihiyle gitti Lozan’a...
Sevr’e, yani Ankara-Kastamonu-Çankırı üçgenine sıkıştırılmamıza razıydılar; birer sömürge valisi olsunlar da, ne olursa olsundu, tek kaygıları buydu?!..
Bugünkü sınırlar tescil edilince Lozan’da, inanamadılar...
İsmet, heyecandan olsa gerek, kendilerine verilen bazı Ege adalarını anlaşma metnine yazdırmayı bile unuttu...
Evet, normâlde inanılmaz bir durumdu, bugünkü sınırlarıyla tanınması Türkiye’nin...
Tanıdılar, çünkü karşılığında çok önemli bir şeyi, İslâmî temsil livasını aldılar Türk’ün elinden...
Lozan’ın mimarı Lord Cürzon; Türkiye’ye bu kadar toprak verilerek bağımsızlığının tanınmasını eleştiren Batı’ya şöyle demişti:
« - KORKMAYIN, ÖYLE BİR ŞEY ALDIK Kİ TÜRKLERDEN, BUNDAN SONRA BİR DAHA ESKİ HAŞMET VE ŞEVKETLERİNE ASLA KAVUŞAMAZLAR !»
İslâm’la alâkası kesilmiş, ruh köklerinden koparılmış bir Türkiye, sadece muvakkaten durabilirdi nasıl olsa Anadolu’da!
"Vatan" olmaktan çıkmış ve “jeopolitik merkez” olma özelliğini yitirmiş bir Anadolu, sadece Türkler için değil, bütün müslümanlar ve bütün mazlum halklar için bir felâket demekti!
Ki felâketimiz oldu...
« - Amerikan önceliğine İslâmcı köktendincilikten gelebilecek olası bir meydan okuma, bu istikrarsız bölgedeki sorunun bir parçası olabilir. İslâmcı köktendincilik, dinsel düşmanlığı Amerikan yaşam biçimine karşı istismar ederek ve Arap-İsrail anlaşmazlığından yararlanarak çeşitli batı yanlısı Ortadoğu hükümetlerine zarar verebilir ve nihayet özellikle Basra Körfezi’nde Amerika’nın bölgesel çıkarlarını tehlikeye atabilirdi. Ne var ki SİYÂSÎ BAĞLILIK OLMADAN VE GERÇEKTEN GÜÇLÜ TEK BİR İSLÂMÎ DEVLETİN YOKLUĞU DURUMUNDA, İSLÂMCI KÖKTENDİNCİLİKTEN GELECEK BİR MEYDAN OKUMA, BİR JEOPOLİTİK MERKEZDEN YOKSUN OLACAK VE BU NEDENLE KENDİSİNİ YAYGIN ŞİDDET OLAYLARIYLA İFADE EDECEKTİR. » (Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası, Sabah Kitapları, İstanbul 1998, s.51)
Evet, tam da bunun için; “YAYGIN ŞİDDET OLAYLARI, YANİ TERÖR BİR AN ÖNCE BİTSİN; KITALAR ÇAPINDA YENİ BİR KONVANSİYONA GEÇİLSİN; BÜTÜN DÜNYAYA BARIŞ VE ESENLİK GELSİN” için “vatan” olmak zorunda bize Anadolu!
İngilizlere, “hizmetlerimi arz edebileceğim münâsip bir yerin mevcut olup olmadığını bilmek isterim" diyen Kemal’in ve Kemalistlerin aklının alacağı bir şey değil bu!
“VATAN YÂHUT ANKARA” BİLE DİYEMEZ KEMALİST ORDU.
Mustafa SAKA
mim.saka@googlemail.com
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Blogger tarafından desteklenmektedir.